Kayropraktik İle Doğruya Dönüş

Kayropraktik ismini ilk defa bir arkadaşım baş ağrısı tedavisi için gittiğinde duymuştum. Daha sonra da geçen sene yapılan San Sebastian Yarı Maratonu’nun fuarında açılmış standın başında bekleyen iki doktoru ve “Denediniz mi?” yazısını görünce şaşırmıştım. Ocak ayında, Amerika’nın olimpiyatlara sporcularının yanında bir de doktorlarını götüreceğini okuyunca meraklanmış ve şubat sonunda yine Tokyo Maratonu’nun fuarında doktorların bulunduğu standı görünce araştırmaya karar vermiştim. Peki, neydi bu kayropraktik? Ülkemizde çok fazla karşımıza çıkmasa da bu bilim dalını anlamak için Osmanbey’deki muayenehanenin zilini çaldım. Dr. Fatima Karagöz, Palmer Chiropractic Koleji’nden 2014 yılında mezun olmuş ve 4 yıllık kayropraktik bilim dalı uzmanlık eğitimi almıştı.

Kayropraktiği açıklar mısınız?
Kayropraktik” Yunanca bir kelimedir; chiro (el) ve practic (uygulama) kelimelerinden oluşmaktadır. Yani, el ile yapılan tedavi anlamına gelmektedir. Kayropraktik omurganın dizilim bozukluğunun giderilmesi için kullanılan bir tedavi yöntemidir. Omurga, beyinle beden arasındaki iletişim noktasıdır. İletişim ne kadar kuvvetli olursa bütün bedenin çalışması o kadar optimum düzeyde olur. Örneğin, bir evin elektrik sistemi tesisatının iyi olması, o evin içindeki elektrikli aletlerin problemsiz çalışması anlamına gelir.

Peki, bu tesisatta bozukluk varsa nasıl anlıyor ve tedavi ediyorsunuz?
Önce, hastamızı analiz ediyoruz. Duruşuna ve fonksiyonlarına bakıyoruz. Mesela, boynu olması gerektiği pozisyonda durmuyorsa, bu durum boynunda zaman içinde ağrı yaşamasına sebep olabilir. Bu denge veya duruş bozukluklarına müdahale etmek için omurgadaki eklemlerin duruşlarını düzeltiyoruz. İnsan vücudu makina gibidir deriz ya hep, bu makinanın düzenli çalışması için dengesinin bozuk olmaması gerekir. Kısacası, kayropraktik tedavisi, dengesi bozulmuş vücutlara tekrardan denge kazandırarak vücudun işleyişinin düzene sokulmasıdır.

Tedavi ne kadar sürüyor?
İlk seans, konsültasyon ile beraber 30 dakika sürüyor. Ondan sonra vakaya göre 15 dakika da sürebilir, 25 dakika da. Seans sırasında bedende nereye müdahale edilmesi gerekiyorsa oraya müdahale ediyoruz.

Koşucuların sakatlıkları genelde vücudun alt kısmında oluyor, peki ya üst vücut?
Kayropraktikte alt vücut veya üst vücut diye bir ayrım yoktur. Vücut bir bütündür. Kayropraktik de bütünü kapsayan bir tedavidir. Baştan başlayıp, ayak parmağına kadar vücudunuzun bütün dengesine ve duruşuna bakılır. Bunların hepsinin üst üste olması, yani normal postür duruşunda olması gerekir. Ayak, diz, kalça ve bel… Bunların hepsi birbirine destek veren eklemlerdir. Hepsi bir olmadan doğru performans elde edilmez. Kayropraktik sadece omurgada bir düzeltme tedavisi demek değildir, problem bacakta da olabilir, dizde de.

Tedavi sırasında farklı teknikler kullanıyor musunuz?
Eğitimlerimiz içinde ART (Active Release Technique) ve Graston da var. ART ile kasta oluşan gergin noktaları bulup gerginliği bastırarak yok ediyoruz. Graston tedavisinde ise kaslarda ve fascia denen bölgelerde ve dokularda, metal alet kullanımı ile birikmiş ödemi dağıtıyoruz.

Tabii ki uygulamada da çok bilinçli olmak gerekiyor. Türkiye’de yedi doktor tanıyorum bu alanda. Kayropraktik, her yaşta uygulanabilecek ve herkesin bedenini optimum seviyede tutmasına yardımcı olabilecek bir tedavi yöntemi. Bu yöntemin uygulanma şeklinden dolayı “Acaba bedenime zarar gelir mi” gibi bir yanlış algılama var. Bizler eklemleri düzeltirken, hastalar çıkan seslerin kemiklerden geldiğini zannediyorlar. Aslında bu sesler, eklemlerde biriken gazlardan kaynaklanıyor. Doğru uygulamalar sonucunda kimsenin bu yöntemden zarar görmesi veya canının acıması mümkün değil. İlk tedaviden sonra çoğunlukla hastalarda yorgunluk belirtileri gözlemlenir. Bunun sebebi de uygulanan tedavi sonucunda sinirlerin gevşemesidir.

Sorular ve cevaplar kısmını tamamladıktan sonra, Fatma Hanım beni tedavi masasına yatırıyor. Önce boynumu, daha sonra omurgamı sağa sola hareket ettirerek müthiş sesler çıkartıyor. Ama ben biliyorum ki bunlar eklemlerden çıkan gazlar, kemik sesleri değil!

Röportaj: Orhan Omay

BENZER YAZILAR