“KAZANSAM DA BİTMEYECEK”

O sadece bir şampiyon değil, şampiyonluk sayısıyla da bir rekortmen. Bir güreşçinin kazanabileceği tüm kupaları ve madalyaları kazanan Taha Akgül, yine de minderde olduğu sürece bizi gururlandırmayı hedefliyor.

Taha Akgül, güreşçi babasının hakemliğinde, kendisinden iki yaş büyük abisiyle güreşirken ne Avrupa, ne dünya, ne de Olimpiyat şampiyonu olacağından haberdardı. Sivas’ta doğup büyüyen Akgül, 2012 yılında tıpkı abisi gibi baba teşvikiyle güreşe başlamıştı. Türkiye Güreş Federasyonu Başkanlığı bünyesindeki Sporcu Eğitim Merkezleri’nde 5 yıl boyunca antrenmanlar yapan Akgül, Minikler kategorisinde madalya kazanma şansı yakalayamamıştı.

Başarıyı küçük yaşlarda yaşayamamanın etkisiyle güreş kariyeriyle ilgili hayaller kurmadığını söyleyen Akgül, “Bu noktalara gelebileceğim aklımdan bile geçmiyordu. Öğrenciydim ve derslerime yoğunlaşmak için sporu bırakmaya karar verdim. Üniversiteyi kazandıktan sonra iki yıl antrenman yapmadım. Şampiyonluğu bırakın, bir daha kampa girebilir miyim diye düşünüyordum” diyor. Ancak bildiğiniz gibi hikaye böyle devam etmedi.

AVRUPA ŞAMPİYONLUĞU VE İLK OLİMPİYAT

İlk büyük başarısını 2012 yılında Belgrad’da düzenlenen Avrupa Şampiyonası’nda 120 kg serbest sıklette kazandığı şampiyonlukla yakalayan Akgül, bundan kısa bir süre sonra ülkemizi 2012 Olimpiyatları’nda temsil etti. Ülke olarak toplam 4 madalya kazandığımız 2012 Olimpiyatları’nda henüz ikinci büyük deneyimini yaşadığını ve tecrübesiz olduğunu söyleyen Akgül, “O zamanlar genç bir sporcuydum. Olimpiyatlara katılabilmek büyük başarıdır ancak orada madalya alabilmek daha zordur. İkinci turda yenilsem de önümde madalya kazanmak için uzun yıllar olduğunu biliyordum” diyor.

Bir sonraki olimpiyatlara hazırlık için geçen 4 yıl boyunca çok büyük bir özveriyle çalıştığını söyleyen başarılı sporcu, “Ayrıca bu süre boyunca ne kadar şampiyonluk varsa, ben elde ettim. 2012 yılından 2016 yılındaki olimpiyatlara kadar geçen sürede 4 Avrupa, 2 Dünya Şampiyonluğu kazandım” diyor. Bu sayede olimpiyatlara seri başı olarak katılan Akgül için yine de işin zor kısmı yeni başlıyordu.

“ HAYATIMIN EN ZOR GÜNLERİYDİ”

2016 Olimpiyatları’ndaki koşullarda kendisini ikinciliğin ya da üçüncülüğün kurtarmayacağını söyleyen Akgül, “Ben güreşene kadar hiç altın madalyamız yoktu.
İş başa düştü ve bu nedenle stresimiz arttı. 80 milyon benden altın madalya bekliyordu” diyor.

Ülke olarak madalya kazanamamamız gözlerin Akgül’e çevrilmesine neden olmuştu. O dönemde sosyal medyadan sayısız mesaj aldığını söyleyen milli güreşçi, “Bu durum stres yaratsa da neticede bizler profesyonel sporcularız. Nihayetinde daha önce de şampiyonluklarım vardı. Olimpiyatların havası ağır olsa da 2012 yılında değildik ve bu sefer tecrübeliydim. Zor da olsa altın madalya kazandım. O günler hayatımın en zor günleriydi” diye ekliyor.

Olimpiyatların 4 senede bir yapıldığını ve bu nedenle çok farklı bir atmosfere sahip olduğunu hatırlatan Akgül, “Benim aldığım altın madalya bize sıralamada 17 sıra atlattı. Kendi kariyerim açısından olduğu gibi ülkem adına da çok önemli bir iş yaptığımı düşünüyorum. Ben de 2 dünya şampiyonluğu kazanıp olimpiyat şampiyonluğu göremeden kariyerimi bitirseydim kendime yazık etmiş olacaktım” diyor.

EĞİTİM, DİSİPLİN, REKOR

Şampiyonluklarının yanında serbest güreşte Avrupa Şampiyonluğu’nu beş kez kazanarak bu alanda rekor kıran Akgül, “Amacım bu rekoru 7’ye ya da 8’e kadar
çıkarmak ve dünya şampiyonluğunu da en çok kazanan olmak” diyor.

Taha Akgül, minderdeki başarılarının yanında akademik kariyerini de sürdürmeye devam ediyor. Başarılarında ve rekorlarında bilimin büyük katkısı olduğunu
vurgulayan Akgül, ilk olarak 9 Eylül Üniversitesi’nde Türkçe Öğretmenliği okumaya başladı.

İkinci sınıfta okulu bırakarak Karamanoğlu Mehmet Bey Üniversitesi’nde BESYO okumaya başladığını söyleyen Akgül, “Şu anda da Sivas Cumhuriyet Üniversitesi’nde yüksek lisans yapıyorum. Akademik kariyerimle spor kariyerimi bir arada götürmeye çalışan bir sporcuyum” diyor.

Sporla bilim iç içe olduğu için okulda gördüğümüz eğitimin önemli olduğunu söyleyen Akgül, “Önceki yıllarda yapılan sporla bugün yapılan bir değil. Artık her
şey bilimsel. Bu nedenle antrenman bilgisi, beslenme bilgisi gibi alanlara hakim olmanın faydasını görüyorsunuz” diye belirtiyor.

Akgül kendisi hakkında ise, “Şu an 27 yaşındayım; 32-33 yaşlarına kadar devam edebilirim. Güreş ağır bir spor. Güreştiğim sürece başarılı olacağım. Her zaman
şampiyonluğa yoğunlaşacağım. Hedefim bu olmadığı takdirde güreşmem” şeklinde konuşuyor.

DÜNYA İKİNCİLİĞİ’NİN RÖVANŞI OLACAK

En son geçtiğimiz Ağustos ayındaki Dünya Serbest Güreş Şampiyonası’nda Gürcü rakibi Geno Petriashvili’ye karşı kıyasıya geçen maçta 10-8 mağlup olarak dünya ikincisi olan Akgül, “O maça çok iyi başladım. 4-0 öne geçtim. Tribünler Gürcü sporcuyu destekliyordu. Sebebini anlayamadım ve ilk puan verişimde tribünler ayağa kalktı. Maç içerisinde taktik hatası yaptım ve 4-0 önde olmama rağmen atak yapmaya çalıştım. Müdafaaya geçsem maçı 10-0’a getirebileceğim
yerde işler tersine döndü. Önce 8-4 geriye düştüm, ardından maçı 8-8’e getirdim. Maçın son bölümlerinde minder sırılsıklam olmuştu” diyor.

Maçın son saniyelerinde nabzın 200’lere kadar geldiğini söyleyen Akgül, “Ağır sıklet olduğumuz için çok terliyoruz. Bir de o maçta Dünya Güreş Birliği’nin yaptığı yeni bir amblemle ilk defa mindere çıktık. Daha önce karşılaşmadığımız bir amblemdi ve farklı bir maddeydi. Normal brandaya göre biraz daha kaygan. Son pozisyonda iki ayağım birden kaydı. Ne yazık ki kaybettim” diyor. “Toparlanmakta güçlük çeksem de yeni sezona bomba gibi hazırlanmaya başladım. Önümüzdeki 2018 Avrupa Şampiyonası’nda inşallah güzel bir rövanş yaparız.”

ZİRVEDEKİ YALNIZLIK

Güreşin zorluklarına da değinmeden geçmeyen Akgül, “Yaptığımız antrenmanlar çok zor. Kamp dönemlerinde günde 6-7 saati bulan 3 antrenman yapıyoruz. Bu da aynı zamanda ailenizden ve sevdiklerinizden ayrı yaşamak demek. 365 günün 300 günü sevdiklerinizden ayrısınız. Spor kariyerimin sonlarına kadar yani
tahminen 34’üme kadar bu böyle gidecek” diyor.

Öte yandan maç günlerinin de oldukça stresli geçtiğini söyleyen Olimpik sporcu, “En yakın arkadaşımla sohbet edemez, kahvaltı yapamaz hale geliyorum. Vücut
bazı şeyleri kabul etmiyor. Antrenmanlar ağır olsa da bizi en çok stres yoruyor. Ancak bu stresi yenmenin yolu ise tecrübeden geçiyor. Ben de o aşamayı geçtim.
Bir saat kadar ısındıktan sonra dua edip güreşe başlıyorum” diyor.

Akgül, güreşten sonrası içinse, “Zamanın ne getireceği belli olmaz. Hem mektepli, hem de alaylı olarak sporun içinden geldiğim için ileride sporu yönetenler
arasında olma hayalim var. İlk amacım antrenörlük ama ne olur bilinmez” şeklinde konuşuyor.

GÜREŞÇİNİN ANTRENMAN GÜNLÜĞÜ

Şampiyon bir güreşçinin minder dışındaki antrenmanlarına da değinen Akgül, “Müsabakaların olmadığı dönemde fitness antrenmanları yapıyoruz. Kondisyonumuzu ve kuvvetimizi korumak için ağırlıkların altına giriyoruz. Bu süreçte güreşi özleme adına mindere girmiyoruz. Kişisel antrenörümle birlikte spor salonunda çalışıyorum. Kas kütlesini artırmaya yönelik bölgesel antrenmanlar yapıyoruz” diyor.

Body building prensibiyle çalışmalarına rağmen buna belirli bir noktadan itibaren ihtiyaçları olmadığını söyleyen Akgül, “Güreşte gösterişli kaslara ihtiyacınız yok. Sizin işinize yarayan, kasın büyüklüğünden ziyade kalitesidir. Kasın kuvvetli olması ve geç yorulması lazım. Kas kütleniz gereğinden fazlaysa bir dakika içerisinde kesilebilirsiniz. Bu nedenle görselliğe önem vermeyen antrenmanlar yapıyoruz” diyor.

Kasın kalitesine yönelik antrenmanlar yapmanın görselliği de kendiliğinden getirdiğini belirten başarılı sporcu, “Güreşçilerin fizikleri güzeldir ve yağsız kas kütleleri oldukça fazladır. Kas dayanıklılığı üst düzeydedir. Amaç temel olarak kuvveti ve kondisyonu artırmak” diyor. Ciğer kapasitesinin güreşte kilit rol oynayan etmenlerden biri olduğunu söyleyen Akgül, “Güreş nabzın en zorlandığı sporlardan bir tanesi. Dişe diş, kana kan mücadele var” diye ekliyor.

Müsabaka dönemlerinde ise birçok şeyin değiştiğini söyleyen Akgül, “Müsabaka gününü örnek vermem gerekirse, kahvaltı yapamıyorum ve sadece sulandırılmış
pekmez içiyorum. Bunun nedeni tahmin edebileceğiniz üzere stres. Özel içeceğimi sulandırıp tükettikten sonra hem kanım temizleniyor, hem de enerji patlaması
yaşıyorum. Sabah pekmezimi içtikten sonra başka hiçbir şey yemesem de oluyor” diyor.

Antrenmanlarının sabah jimnastiğiyle başladığını söyleyen milli sporcu, programını “Kahvaltıyı jimnastikten sonra yapıyoruz. Daha sonra saat 10:30 gibi sabah
antrenmanımız başlıyor. İki saat süren bu antrenmandan sonra 13:00 gibi öğlen yemeğimizi yiyoruz. Kamp dönemindeysek öğlen yemeğinden 1 saat sonra 2 saat
kadar uyuyoruz” diye anlatıyor.

Vücut yorulduğu için bu şekerlemenin ister istemez ihtiyaca dönüştüğünü söyleyen Akgül, “Bir sonraki antrenman ise saat 17:00’da başlıyor. Bu antrenman da yaklaşık 19:30’a kadar sürüyor. 20:30 gibi akşam yemeği yedikten sonra kendi aramızda sosyalleşiyoruz. Kamptaki yatış saatimiz olan 23:30’da günü bitiriyoruz”
diyor.

BENZER YAZILAR