KENDİNİ SAKLAMAYI BIRAK

Toplumsal cinsiyet etiketleri yüzünden iş hayatında olduğun gibi görünmekten kaçınıyor musun? Kendine yaptığın bu haksızlığı masaya yatırıyoruz.

Öncelikle bu konuda yalnız olmadığını bilmelisin. Daha “sert” bir ofis insanı olmak için yıllarını veren iş insanı Amy Stanton ve Disney Princess porfyönünün imajını değiştirmeye yardımcı olan medya yöneticisi Catherine Connors’ın, bu konu hakkında The Femine Revolution adlı bir kitap yazdığını belirtelim. Uzmanlar sosyal dayatmalar konusunda hemfikir: Green Bay Üniversitesi’nde psikoloji ve cinsiyet çalışmaları yapan Doç. Dr. Christine Smith, “Arkadaşlık ve ebeveynlik gibi rollerde bencilce daha ‘yumuşak’ nitelikler ararken, bu niteliklere bir kültür olarak değer vermiyoruz” diyor.  Nedeni mi? Herhangi bir toplumda, daha az baskın nüfusa ait olanların kişisel özellikler ayıplanırken, güç sahibi olan insanlar ile ilişkilendirilen özellikler kutlanıyor. Sonuç olarak Sex and The City’den örnek verirsek; içimizdeki Carrie Bradshaw’ı bastırmaya çalışıp Miranda Hobbes olmak için elimizden geleni yapmaya başladık.

Stanton, “Mizacını benimsediğinde ilişkilerin gelişir” diyor ve ekliyor; “Her hareketini gereğinden fazla düşünmekten kaynaklanan negatif içsel konuşmalardan da kurtulmuş olursun.” Aşağıdaki dört özellikten başlayarak, kendin olmana izin ver.

HASSASİYET

Toplumsal cinsiyet etiketi ile bir kenara atılan kişisel bir özellik varsa, işte bu o. Potansiyel yatırımcıların, hevesli olma özelliğini kadın girişimcilerde bir nitelikten ziyade bir eksiklik olarak görme olasılığı maalesef daha fazla. Smith “Bir insanın ya duygusal ya da rasyonel olduğu ve aynı anda her ikisi de olamayacağın hakkında sabit bir fikir var” diyor. Bu nedenle de insanlar genellikle, duygusal olmanın kadınları karar alırken etkilediğini ve kontrol sağlayamadıklarını düşünüyor. Ancak işin aslı başka. Shanton “Aslında hassasiyet, kişisel ve profesyonel ilişkileri besleyebilir. Çünkü farkındalık, kendimizin veya başkalarının duygularını anlamadaki bilgiye dayanır” diyor. Bu tip duygusal zekâyı kucaklamak ve yönetmek (anahtar kelime burada) daha bilinçli kararlar almak için geçmiş deneyimlere başvurmana yardımcı olur.  

YÖNLENDİR:

Hassasiyeti bir simge olarak düşün, geri çekilmek ya da bir yanlış olduğunu ispatlamak için bir bahane olarak değil. Shanton,  “Hassasiyet, yargılamak yerine sezgi ve empatinden yararlanmana izin verir” diyor. Toplantılarda insanların beden dillerine ve konuşma tarzlarının eskisine oranla nasıl olduğuna dikkat ederek, ortamı analiz edebilirsin.   

Patronunun sunduğun fikirle ilgilenmediğini anlaman, sana bu problemi çözmen için fırsat verir. Belki de bir iş arkadaşının düşündüğün kadar kendinden emin olmadığını ve onu desteklemenin tüm ekibe yardım edebileceğini fark edersin.  Evde daha iyi bir dinleyici olmak için duygusal radarını kullan. Birisi konuştuğunda, duygularını bir kenara koy (“Şimdi sıra bende değil” diye düşün) ve empati kur. Hassasiyetini onlara yardımcı olmak için yaratıcı şekilde kullan.

AĞLAMA EĞİLİMİNDE OLMAK

Bazen duygularımız galip gelir ve sinir sistemimiz gözyaşlarıyla karşılık verir. Çalışmalar kadınların erkeklerden üç kat daha fazla ağladığını, peçetelere ortalama olarak ayda beş kez uzandıklarını gösteriyor. (İlginç bir gerçek: Erkeklerin daha yüksek olan testosteron seviyeleri, gözyaşı oluşumunu -ve muhtemelen de evrimsel bir gelişmeyi- engelliyor.) Bu eylemin adı maalesef kötüye çıktı. Çünkü ağlamayı zayıf ve savunmasız olmakla ilişkilendirme eğilimindeyiz. Oysa ağlamak belli bir amaca hizmet eder. Santon, “Ağlamak sadece stres hormonlarını düzenlemekle kalmıyor; aynı zamanda çok derinden umursadığını ve gerçekten olanlardan etkilendiğini gösteriyor” diyor. Bu, olgunlaşmamış olduğun veya eleştiriyi kabul edemediğin anlamına gelmez, tutkulu görünürsün ki bu da herhangi bir ortamda çekici bir özellik olmalı.

 YÖNLENDİR:

İş hayatında ağlamak, insanları (özellikle patronunu) huzursuz edebilir. Gözyaşlarıyla dolduğunda her zaman banyoya koşmak zorunda değilsin. Yapabileceğin en iyi şey herkesi rahatlatmak, olgunluğunu ortaya koymak, gözyaşlarını kabullenerek kendini toparlamak. Stanton, “Duygusallaştım çünkü X konusunu çok önemsiyorum” demeni öneriyor. Anlık sinir bozukluğun konusunda gergin hissetmek yerine bir dakika boyunca derin nefes al ve neden ağladığını düşün. Çok fazla soru sorulmasından bunalmış durumda mısın? Çabaların beklentilerine uymadığı için hayal kırıklığına mı uğradın? Bunu anladığında, nasıl devam edeceğin konusunda verimli bir konuşma yapabilirsin. Aynı yaklaşım partnerin ve arkadaşların için de işe yarıyor.

 

KONUŞKANLIK

Kadın karakterlerin baskın olduğu dizileri izlerken zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorsun, değil mi? Herhalde sadece erkeklerin başrolde olduğu bir dizide, bir bölüm muhtemelen bir saati bile dolduramazdı. Durum aslında farklı değil. Science’ta yayımlanan güncel bir araştırmaya göre, iki cinsiyet de günlük olarak aynı miktarda -yaklaşık 16.000 kelime- konuşuyor. Konuşkanlığın çok da iyi olmayan bir “kadın” özelliği olduğunu düşünülüyor. Smith, “Erkekler çok konuştukları zaman, sosyal ve sempatik olarak görülürken bir kadın direkt dedikoducu olarak etiketlenebiliyor ve güven vermeyen biri olarak görülüyor” diyor. Sosyologlar dedikodunun doğru şekilde olduğu sürece faydalı olduğunu savunuyor-  sosyal ilişki, sağlıklı bağlar ve hatta güven oluşturuyor.

YÖNLENDİR:

Üretken sohbetler “hakkında konuşmayı” gerektirir, “aleyhinde konuşmayı” değil. İlki insanları karşılıklı bağ kurmak adına hakkında haberdar eder; ikincisi senin veya başkalarının söz konusu olan kişiyle ilişkisine zarar verebilir. Her muhabbetten önce kendini kontrol et: Birinin senin hakkında bu tarz bir şey söylemesini ister misin? Ve diğerleri konuşurken küçük detaylara dikkat et, sonra bunlardan bahsedebilirsin.  Evcil hayvanlarının ya da çocuklarının isimlerini hatırladığında, karşındaki insan sana kendini daha yakın hissedecektir.

COŞKULU İFADE

Hiç, ismi her cinsiyete de uygun olan birinden e-posta aldığın ve cinsiyetini yazdıklarının tonundan tahmin ettiğin oldu mu? Coşkulu olmak -hareketli yüzler ve jestler ya da mesajlarda ünlem işaretleri ve emojiler kullanmak- “kadınsı” görünüyor, çünkü bu “erkek adamların” uzak durduğu, duyguların fiziksel bir şovu olarak düşünülüyor. İş hayatında profesyonel ve romantik yaşamında olgun görünmek istediğin için bundan uzak duruyor olabilirsin. Ancak Santos, “Kendini daha iyi ifade ettiğinde, karşındaki insanla sıcak bir bağ kurabilir ve ilişkinizin gelişmesine katkıda bulunabilirsin” diyor.

YÖNLENDİR:

Hiçbir şeyi zorlama. Emojilerin iş e-postalarına uygun olmadığına eminsen, onları pas geç.  Tam tersine kendini resmi dil ve noktalama işaretlerine boğulmuş hissediyorsan, nereye daha fazla coşku ya da samimiyet ekleyebileceğine bak. Kişisel iş çevrende, daha samimi ilişkiler kur. İş arkadaşının canı sıkıldığında, omzuna dokun ve sana gününün nasıl geçtiğini anlatırken onu can kulağı ile dinle. Sonuç olarak tüm bunlar, daha fazla kadın olmakla ilgili değil; daha fazla insan olmakla ilgili şeyler.

BENZER YAZILAR