“Kırılma, küsme, kaçma” diyor hep içindeki ses, çünkü “keşke” demeye vakti yok. Hayran olduğu ailesinden öğrendiği doğrularla dimdik duruyor. Her anın kıymetini bildiği gibi, tanıdığı her insanın da değerini bilen gencecik bir adam. “Farkında olmalı insan. Kendisinin, hayatın, olayların, gidişatın farkında olmalı. Farkı da fark etmeli, fark ettiğini de fark ettirmemeli bazen…” diye başlar Can Yücel bir şiirinde. İşte tam da böyle biri Cenk Tosun, yaşamın ve dostluğun farkında. Burcu Kapu’nun röportajı:
Futbola 3 yaşında başlamışsın, çok erken değil mi?
Biraz öyle galiba. Şortum bile konçlarımın üzerine düşüyordu, konçlarım gözükmüyordu öyle düşün. Bazı çocuklar yürümeyi yeni öğrenmiş oluyor o yaşta. Almanya’da çocuklar altyapıya buraya nazaran daha erken gidiyor. 5-6 yaşında çocuklarla oynuyordum ama sırıtmıyormuşum yanlarında.
Sen hatırlıyor musun o dönemi?
Yok, hiç hatırlamıyorum ama babam hep anlatır. Almanya ve Türkiye’deki altyapılar arasında ne fark var? Bence biz her ne kadar altyapıya önem veriyoruz desek de, pratikte onlar kadar önem vermiyoruz. Almanya’da çocuklar A takım ne çalışıyorsa, oynuyorsa o eğitimi alıyor, o sistemle oynuyor. Her şey A takım ile senkronizeydi. Sahalar yine aynı A takımın idman yaptığı
sahalar gibi, orada çocuklar profesyonel bir futbolcunun sahip olması gereken her imkâna sahip. Bir de benim en büyük şansım şu ki, küçük takımlarda hiç oynamadım. Daha beş yaşındayken Eintracht Frankfurt altyapısındaydım ve çok iyi şartlarda, iyi bir eğitim aldım.
Beşiktaş’ta altyapıdaki çocuklarla bir araya gelebiliyor musunuz?
Bizim altyapı Fulya’da olduğu için çocukları pek göremiyoruz. Sadece U19 ve U21 bizimle Ümraniye tesislerinde, onları takip edebiliyoruz. Bazen bizimle deplasmana geliyorlar, orada beraber vakit geçirme, konuşma imkânı buluyoruz. Çok yetenekli genç arkadaşlarımız var.
Almanya’da Ümit Milli Takım’a kadar yükseldin. Joachim Löw’ün de aday kadrosundaydın. Almanya’da doğan birçok Türk gencinin aksine sen Türk Milli Takımı’nı tercih ettin. Neden?
Küçüklüğümden beri en büyük hayalim Türk Milli Takımı’nda oynamaktı. Bizim milli takımın hiçbir maçını kaçırmaz, bir gün ben de oynasam diye hayal kurardım. Milliyetçilik duygularım hep çok yoğundu. Ailemden öyle gördüm. Almanya’da U21 Milli Takımı’nda oynuyordum, hatta kaptanlık bile yaptım. Sonra Gaziantepspor’a transfer olunca Okan Buruk beni aradı. Milli takımı o zaman Guus Hiddink çalıştırıyordu ve Okan onun yardımcısıydı. Babamla beraber TFF binasına gittik. Hiddink bana övgü dolu sözler söyleyip milli takıma davet edince, en büyük hayalim gerçekleşmiş oldu.
Sence Mesut ve İlkay gibi orada yaşayan diğer Türklerin Alman Milli Takımı’nı seçmelerindeki tek sebep başarı mı, yoksa Türkiye’den duygusal bir kopukluk mu?
Almanya’da uzun yıllar yaşayıp, eğitim görüp, ekmek yiyen birinin oranın milli takımını seçmesini asla yargılamıyorum. Onlar neden öyle bir karar verdi hiç bilemiyorum. Ama demek ki kendilerini orada iyi hissettikleri, hocalarından öyle bir güven aldıkları için orayı tercih ettiler. Ben de orada doğdum büyüdüm ama içimde Türkiye sevgisi, aşkı hiçbir zaman azalmadı, dediğin anlamda bir duygusal kopukluk yaşamadım. Belki de bu biraz da aileyle ilgilidir. O yüzden Türk Milli Takımı’nı tercih etmeyenlerin sebebini bilmiyorum ama onlara da saygı göstermemiz gerektiğini düşünüyorum.
Frankfurt’ta Michael Skibbe ile çalıştığın dönem başlayan, Beşiktaş’ta da bir süredir devam eden bir döngü var hayatında. Takım içinde kariyer olarak senden daha tecrübeli forvetler olduğu için, sen 2’nci veya 3’üncü forvet olmak zorunda kalıyorsun. Bu seni küstürmüyor mu?
Frankfurt’ta oynadığım dönemde çok kafama takıyordum. O zaman takımda, milli takımın da as oyuncuları olan Martin Fenin, Ioannis Amanatidis, Halil Altıntop, Gekas gibi çok önemli isimler vardı. Ben yine de PAF takım ya alt takımlarda oynarken hep çalışıp, gol atmak için elimden geleni yapıyordum. Orada bir şansı hak ettiğimi düşünüyorum, içimde bir ukde kalmıştır. Gaziantepspor’da düzenli oynadım. Sonra Beşiktaş’taki ilk senemde yine biraz kafama taktım. Oyuna sonradan giriyordum, az süre alıyordum. Ama ikinci yılımda bu fikirle çalışmayı öğrendim.
Peki bütün hafta çalışıp, hafta sonu forma şansı bulamayacağını düşünerek motivasyonunu nasıl yüksek tutabildin?
Bunu düşünerek bir yere varamayacağımı öğrendim. Onun yerine idmanlarda daha fazla çalıştım. İdman bitince kendim ekstra çalıştım, hâlâ çalışıyorum. Maç yapmadığın zaman kondisyon ve fizik olarak düşüyorsun. Bu sefer formayı aldığında başarılı olamıyorsun. Bu yüzden ben hep kondisyonumu yüksek tutmaya çalıştım.
Özel bir hoca ile bireysel çalışma yapıyor musun?
Sadece sezon başları ve devre arasında çalışıyorum. Almanya’da bir hocam var, gittiğimde mutlaka beraber antrenman yapıyoruz.
Sporcunun mental olarak hazır olması da çok önemli. Bu konuda sen nasıl hazırlanıyorsun?
Milli takımda bize bu konuda destek olan profesyoneller var. Onun dışında ben bireysel bir çalışma yapmıyorum. Maçtan önceki iki gün dış dünya ile bağlantımı kesiyorum. Sadece ailemle vakit geçiriyorum, tamamen rakibe odaklanıyorum.
Sosyal medyada yazılıp çizilenler seni çok etkiliyor mu?
Beşiktaş’taki ilk yılımda yazılanları okuduğumda çok üzülüyordum. Zaten forma şansı bulamadığım için daha alıngan olduğum bir dönemdi. Bir de üzerine sosyal medyada kötü şeyler okuyunca
moralim daha da bozuluyordu. Ama artık onunla da baş etmeyi, çok fazla kafama takmamayı öğrendim. Oraya her şey yazılabiliyor.
Sence Türk taraftarların gözünde yabancı futbolcuların kredisi daha mı yüksek?
Tabii, onlar yurt dışından geldiği ve daha maliyetli olduğu için daha ilgi çekici olabiliyor. Çok şükür bizim taraftarımız yiğidin hakkını veriyor. Türk, yabancı ayrımı yapmadığını düşünüyorum. İyi oynadığı ve Beşiktaş armasına yakışan bir performans sergilediği sürece herhangi bir ayrım yapmadığını düşünüyorum.
Üç kelime ile Beşiktaş taraftarı…
Tutkulu, fedakar, efendi.
Vodafone Arena’ya ilk çıktığında ne hissettin?
Ben İnönü’de hiç oynayamadım. Daha doğrusu rakip olarak geldim ama siyah beyaz formayla hiç yaşayamadım. Ama inan Arena’ya ilk çıktığımda neler hissettiğimi kelimelerle anlatmak imkânsız. O taraftarları, o atmosferi görünce… Bir de biz çok bekledik, evsiz çok maç oynadık, tüylerim diken diken oldu, gözlerim doldu. Muhteşem bir duyguydu.