İkinci büyük ‘K’ sandığınız gibi bir ölüm fermanı değil. İlaç şirketi kandırmacalarını boş verin ve HDL ile LDL’yi müttefikiniz hâline getirin.
Kolesterol önleyici statinler ilaç şirketlerini oldukça zengin etti. Aynı zamanda bu durum kolesterolle ilgili sağlıksız bir takıntıyı da beraberinde getirdi. Türkiye’de ölümlerin yüzde 47’sini kalp kaynaklı sorunlar oluşturuyor ve kolesterolün de bu yüzdeye katkıda bulunduğu düşünülüyor. Kolesterol seviyelerinizi düşürürseniz hayatta kalırsınız mesajı sürekli dolanıp duruyor. Bu nedenle statinler en çok başvurulan ilaçlar arasında yer alırken, kullanmayanlar da zenginleştirilmiş kahvaltılık gevrek ya da margarinlerle kendini kandırıyor.
Ancak kolesterol, yağda yumurtanıza gizlenmiş, kalbinize saldırmak için bekleyen bir düşman değil. Çoğunuz “iyi” ve “kötü” kolesterol olarak adlandırılan HDL ve LDL terimlerine aşinasınız. Bu maddenin iki farklı elemanının birbiriyle savaştığını düşünmek gerçeklikten çok uzak.
Kulağa felsefe yapmaya çalışan birinin söyleyeceği sözlermiş gibi gelse de, kolesterol hem tekil hem de çoğuldur. Vücudunuz hücre zarı oluşturmak için, D vitamini ve steroid hormonları üretmek için, yani hayatta kalabilmek için kolesterole ihtiyaç duyar. Vücudunuzdaki kolesterolün dörtte biri beyninizde bulunur, bu da düşük kolesterol seviyelerinin düşük bilişsel fonksiyonla bağlantılı olmasının nedeni olabilir ➊. Önerilen miktarları aşağı çekmeye çalışmak sizce ne kadar akıllıca ➋? Doğru olan ise ne siyah ne de beyaz.
Neyse ki beslenme konusundaki görüşler son yıllarda değişmeye başladı. Kalp hastalıkları ve enflamasyon üzerine yapılan araştırmalar dikkatleri kolesterolün üzerinden çekip şekere yöneltti ➌. Bugünkü görüşler ise kolesterolün enflamasyonun zarar verdiği alanlara bir yara bandı gibi yapışarak kalp damarlarını tıkadığı yönünde. Fakat en başında bu zarara ne sebep oluyor? Şekerli beslenme alışkanlıkları. Yani, eğer damarlarınıza karbonhidrat basarak onlara zarar vermediyseniz, kolesterol vücudunuzda serbestçe ve zararsız bir şekilde dolaşıyor.
Fakat burada vermeye çalıştığımız mesaj yanlış anlaşılmasın: Bu, doya doya yağ tüketmeniz için verilmiş açık bir çek değil. Doymuş yağlar sizi hâlâ şişmanlatabilir. Et ve süt ürünleri sizin için hâlâ oldukça kalorili olabilir. İş yiyecek reklamlarına geldiğinde bunlara kanmamayı öğrenmelisiniz. LDL seviyenizi düşürdüğünü iddia eden mısır gevreklerini, yıllardır yanlış bilgilendirme yüzünden uzak durduğunuz işlenmemiş yiyeceklere tercih etmeyin. Tereyağı sıvıyağı yener. Yumurta kepekli gevrekleri gölgede bırakır. Eğer kalp sağlığınız hakkında gerçekten endişeleniyorsanız, aklınızda tutmanız gereken kelime kolesterol değil; enflamasyon.
Baylor Üniversitesi Tıp Merkezi’nden bir inceleme, düşük yağlı diyetlerin kolesterolü genel anlamda düşürdüğünü, ancak LDL’den ziyade HDL’den kestiğini ve böylece dengeyi yanlış tarafa kaydırdığını buldu.
Bu arada, yağı azaltma tavsiyesi, cipsleri bir avokadodaki HDL artırıcı yağlardan ayıracak kadar incelikli değil. Bu yüzden kolesterol rakamlarınıza takılıp stres yapmayın; kolesterolden ziyade enflamasyonu hedef alan değişiklikler uygulayın. Daha fazla omega-3, daha az omega-6 ve trans yağ tüketin. İnsülin azdırıcı karbonhidratları sebze ve tam tahıllarla değiştirin. Bu çığır açan bir yenilik olmayacak. Ancak nüfusunun yarısı yakalanıp yakalanmayacakları belli olamayan bir hastalık için ilaç kullanan ve geri kalanı da ateşe ateşle karşılık vererek mısır gevreğine gömülen bir dünya için bir devrim niteliğinde.