ODTÜ Kampüsü’nde yer alan Eymir Gölü’nün çevresinde koşmayı hiçbir şeye değişmeyen Yardibi’ne, başlarda birçok kişi karşı çıkmış, eşi de dahil. Koşuya yeni başladığında, doktorların kendisini sürekli olarak koşmayıp yürümesi yönünde uyardığını belirten Yardibi, koşarak hayatının seyrini nasıl değiştirdiğini şöyle anlatıyor: “Bana sürekli olarak yanlış teşhis koyuluyordu. Koşu sporunu hep kötü gösterdiler. Apandisit dahil birçok teşhisimi kendim koydum. Daha sonra ABD’de başka bir doktora gittiğimde, kan tahlilime bakar bakmaz bana ‘Koşucu musun?’ diye sordu. Meğer iyi kolesterol olarak bilinen HDL değerim koşu sayesinde 69’a kadar çıkmış. Önceden 40’ın üzerine çıkmıyordu. Koşu ile sağlıklı yaşlanıyorum. Üstelik bana karşı çıkan eşim de koşmaya başladı.” Nabız aralığı da 70-75’ten 50-60 değerlerine düşen Yardibi, bunun bile mutluluk vermeye yettiğini söylüyor. Sağlığını korumak için koşmaya devam etse de, zamanla gerçek bir tutkuya dönüşmüş. Koşarken huzur buluyor, daha önce gitmediği yerleri koşarak tanıyor ve koşu sayesinde yeni insanlarla tanışıyor. Hayatındaki birçok sorunu koşarken ürettiği fikirlerle çözdüğünü söylüyor. Üstelik koşmak için ekstra motivasyona da ihtiyaç duymuyor. “Biraz inatçı biriyim, her sabah mutlaka 07.00’de kalkıyorum ve koşuyorum” diyor.
Geçtiğimiz mayıs ayında Boston’s Run to Remember Yarı Maratonu’nda koşan Yardibi, altı ay önceden şehre gidip, kışın karlar altında antrenman yaptığı günleri şöyle anlatıyor: “Altı aylık hazırlık döneminde, şehirde girmediğim sokak kalmadı.
Koşarak 80 kilodan 70 kiloya indim. Daha önce master yaparken de okula bisikletle gidip gelirdim. Spor her zaman benimleydi. İnsanın biraz da içinde olması gerekiyor. Hazırlıklar esnasında şiddetli kar yağışları vardı ve ocak ayında kar kalınlığı 2,5 metreyi geçti. Kaldırımlardan koşuyordum ve insanlar bana yol veriyordu.”
Yardibi’yi bugüne kadar en çok zorlayan yarış ise ODTÜ Trail Run olmuş: “1300 metre kadar tırmanış içeriyordu. Koşarken bırakmanın eşiğine geldiğim tek yarış oydu. Gerçekten zorlayıcı bir parkurdu. Yokuşları durarak çıkan birçok kişi vardı. İlk yarı maratonum olan Kızılcahamam’da da biraz zorlanmıştım. İlk yarış tecrübemdi ve sürekli kendime ‘nerede bu bitiş çizgisi’ diye sormuştum. Deneyimsizlikten dolayı bileğimde saat bile yoktu. Şimdi ise ekipmanlarla koşuyorum. Böyle şeyler tecrübe kazandıkça oluyor.”
Belirli bir yarıştan sonra da, aktif bir yaşamın mümkün olduğunu gösteren iyi bir örnek ve bundan bir hayli mutlu: “Bir yaştan sonra yapılabilecek en mantıklı şeylerden biri koşmak. Çünkü yaşamınızı kaliteli bir şekilde sürdürebilmeniz için sağlıklı olmanız şart. Haruki Murakami’nin ‘Koşmasaydım Yazamazdım’ kitabında dediği gibi; yazabilmek için bile vücudunuzu sağlam tutmanız lazım. 30 yaşlarında genç bir adama kaç kilometre koştuğunu sordum. 2 kilometre olduğunu söyledi. Benim 42 kilometre koştuğumu duyunca ise hayretler içinde kaldı. İtiraf edeyim, bu durum insana mutluluk veriyor.”
Elbette bu performansı doğru şekilde beslemek gerekiyor: “Sabah koşmadan önce bir adet muz yiyorum. Sıvı ihtiyacım içinse bir miktar su tüketiyorum. Koştuktan sonra eve gelince kuvvetli bir kahvaltı yapıyorum. Elimden geldiğince yumurta, et ve balık tüketiyorum. Karbonhidrat ihtiyacımı ise çoğu zaman makarna ile karşılıyorum. Ara öğünlerdeki tercihim ise badem.” Yarış döneminde nispeten farklı bir beslenme programına giriyor: “Yarışlardan üç gün önce, karbonhidrat depolamaya başlıyorum. Makarnanın yanında bal ve peynir tüketiyorum. Son yemeğimi yarıştan üç saat önce yiyorum. Zaten pek fazla acıkan biri değilim. Ramazan ayında bile iftardan bir saat önce çıkıp koşardım. Orucumu ise koşu bittikten sonra açardım.”
İlk maratonuna kısa bir süre kalan Yardibi, yaşam tarzıyla yeni nesillere ilham kaynağı olmaya kararlı: “Sokaklarda göbekli çocuklar gördüğümde moralim bozuluyor. Tez aşamasındaki doktoramı bitirip öğretim üyesi olduktan sonra kendimi daha iyi duyurmak istiyorum. Ülkemizde sporun gelişmemesi benim kanayan yaram ve insanlara örnek olmak istiyorum. Amacım, 80 yaşında bile koşmak. Herkes sağlığı için koşsun!”