Yazı: HANK DAVIS
Cevabı evrimsel psikolojide saklı. Daha eğlenceli hale getirmenin yolları ise bizde.
Birkaç yıl önce bir fare yakaladım ve tekrar doğaya salmadan önce birkaç ay evimde besledim. Onu tipik fare mobilyaları içeren büyük bir akvaryumun içine koydum. En sevdiği şey, koşu bandının farelerdeki karşılığı olan koşu tekerleğiydi. Her gece hiç aksatmadan dört saat aralıksız koşardı. Bazen beş ila altı saate çıktığı bile oluyordu.
Neden bunu yaptığını merak ederdim. Acaba kilo vermeye mi çalışıyordu? Zannetmem. Yoksa derdi bir yerlere varmak mıydı? O da şüpheli. Yaklaşık 15 saniyelik kısa aralıklarla koşar, kafasını tekerlekten çıkarıp etrafına bakar ve koşmaya devam
ederdi. Bir adım bile ilerlemiyor olsa da bu onu vazgeçirmeye yetmedi ve yılmadan koşmaya devam etti.
Üstelik bir kez bile şikâyet ettiğini duymadım. Koşarken sıkılıyorsa bile bunu hep kendine sakladı. Neden biz insanlar da bir
fare gibi mutlu bir şekilde koşamıyoruz? Neden koşu bandında bu kadar sıkılıyoruz?
Evrimsel psikolojinin buna bazı cevapları var. Evrimsel psikoloji türümüzün doğal tarihine bakıp, uzak atalarımızın sağladığı
uyumların bizi nasıl etkilediğini inceler. İyisiyle kötüsüyle, bu hem fiziksel hem de zihinsel nitelikleri modern dünyaya
beraberimizde taşırız. Bazısı bize yardım ederken bazısı da bize engel olur.
Görünen o ki, bizim “mağara adamı” beynimiz koşu bandında koşmaya pek müsait değil.
Bir milyon yıl önce Pleistosen devrinde yaşayan atalarımızı bir düşünün. Onlar sadece ortalıkta dolaşıp meyve toplamıyordu.
Zorlu ve rekabetçi bir dünyada yaşıyorlardı ve koşmaları için en az iki neden vardı: Biri yemek bulmak, diğeriyse yemek
olmamak. Pleistosen devrinde herkes bir şeyler yemek zorundaydı ve atalarımız da birileri için lezzetli bir yiyecekten ibaretti.
Bugün hâlâ koşuyor olsak da amacımız değişti. Birilerinin sizi yemeye çalıştığı berbat bir yerde yaşamıyorsanız, artık yiyeceğiniz önceden yakalanmış ve hazırlanmış oluyordur. Kimi zaman otobüsü kaçırmamak için koşsak da, asıl koşma nedenimiz spor ya da fitness olmuş durumda.
Afrika savanlarında av kovalamak için koşmakla, bir yarışta ya da ter atmak için koşmak arasında fark vardır. Bu da geçmişte
yapılan koşuyla şimdi yapılanları iki yönden birbirinden ayırır. İlk olarak, atalarımız farklı arazilerde koşardı. Kalpleri ve bacakları çalışırken zemin sürekli değişirdi. Ağaçlar, yer ve gökyüzü hareket edince farklı görünürdü ve değişim oranı da ne kadar çok koştuklarıyla ilişkiliydi.
Bu uyarıcı değişikliği koşunun doğal sonucudur. Koşu bandında bu olmayınca (yani harcanan çabanın sonunda hiçbir yere varamayınca) bir terslik hissederiz. Yüzbinlerce yıllık fiziksel ve zihinsel beklentiler ihlal edilir. Bunun sonucu da can sıkıntısı olur ama bunu, atalarımızın koşuyla ilişkilendirdikleri şeyin eksikliğinin hissedilmesi olarak da kabul edebiliriz. Bu eksiklik hissini telafi etmek için de müzik dinlemeye ya da bir şeyler izlemeye yöneliriz.