Koşuyorum O Halde, Sakatlanır mıyım?

160 km’lik yarışın 100’üncü kilometresindesiniz. Vücudunuz ilerlerken, kafanız “Dur artık” diyor. Bunu nasıl yeniyorsunuz?
Koşu boyunca antrenmanlardan alıştığım jeller ve kontrol noktalarındaki yiyeceklerle yakıt düzeyini hep belirli seviyede tutarım. Kaynağını bilmediğim suyu tüketmem. Unutulmamalı ki, 100K ve üzeri koşularda yarış bırakma sebeplerinin başında mide ve bağırsak sorunları gelir. 100K ve üzeri ultra maratonlarda kırılma anı, irademizin sınandığı andır; karakterimiz, özgüvenimiz ve yeteneklerimiz sınanır. Yarışı bırakmak da bir erdemdir, oluşan fiziki hasarı en azda tutmanın yolu da budur. Fiziki güç enerji alımı ile yerine konabilir. Yarış sırasında vücutta oluşan hasarın derecesinin kısa sürede geri döndürülebilir olması, hipotermiye girmemiş olmak, devam kararında belirleyici olmalıdır.

Katıldığım yarışlarda oluşan hasarın beni tehlikeye atacağına inanırsam bırakmayı tercih ederim. İki kez İznik 130K’da 104’üncü km’de DNF oldum (bitiremedim). İkisinde de sebep, ayak tabanında geniş blister oluşmasıydı. İki yarış da o yılki hedef yarışım değildi. Dolayısıyla devam edip, beni uzun süre antrenmansız bırakacak bir soruna sahip olmamak adına yarışı bıraktım. Öte yandan, hedef koşum olan 2016 UTMB’de tendon ödemim olmasına karşın, ağrılı bir şekilde devam ettim. Mental güçle devam kararı aldığımızda vücudumuz bu kararı uygular. Bu andan sonra tek yapmamız gereken hedefe kilitlenmektir.

Ameliyatlar, hastalar, ev hayatı derken, bu yoğunlukta trail koşularınıza nasıl zaman ayırıyorsunuz?
Çok dar bir alanda yaşıyorum, hayatımı bu şekilde planladım. Evim, işim, spor kulübüm birbirine yakın. Spor çantam her zaman arabadadır, koşularımı 06.00-07.30 arası yapıyorum. Ağırlık ve Pilates çalışmalarını akşam iş çıkışına bırakıyorum. Antrenman programlarına her zaman uyduğum söylenemez, ancak hedef koşuya yaklaştıkça daha disiplinli olmaya çalışıyorum. Uzun mesafe koşmak, konsantrasyonu sürekli yüksek seviyede tutmayı gerektirir. Bunun, gerçekleştirdiğiniz uzun ameliyatlara bir yansımasını görüyor musunuz? Koşularımı meditasyon gibi görüyorum, ruhuma iyi geldiğini düşünüyorum. James Joyce bir romanının son cümlesinde, kahramanına sorulan “Nereye gidiyorsun?” sorusuna; “Ruhumun derinliklerinde kaybolan benliğimi bulmaya gidiyorum” mealinde bir yanıt verdirmişti. Ultralar da biraz böyle; kendimizle buluşma kürü olarak görüyorum. Uzun koşularımda kendimle derin sohbet etme imkânı buluyorum. Ameliyatlardaki performansıma pozitif yansımasını görüyorum, bu da benim koşuya olan ilgimi daha da artırıyor.

Koşu sırasında enerji jelleri kullanıyor musunuz?
Benim olmazsa olmazımdır; yarı maraton, maraton ve ultralarda mutlaka yanımda bulundururum. Her 10 km’de bir, bir adet karbonhidrat jeli alırım. 2016 Dünya Ultra Trail World Tour 1’incisi Gediminas Grinius ise her 25 dakikada yarım jel tüketerek koşuyor ve bu enerjinin devamlılığı anlamında mantıklı geliyor. Ancak bu yoğunlukta kullanım her koşucu için uygun olmayacaktır, gastrointestinal problemlere yol açabilir. Ben daha sedanter/düşük pace’le koşan biri olarak, 10 km/1,5 saatte bir tüp jeli tüketmeye çalışıyorum.

Ben asfalt koşucusuyken, kısa aralarla üst üste iki tane trail koşusu (Kapadokya ve Kaçkar) yapınca sakatlandım. Asfalttan uzun trail koşusuna geçerken ne yapılması gerekiyor?
En önemli şey simülasyon. Yani benzer patikalarda koşmak, çıkış-iniş eğimleri aynı veya benzer olan yerlerde koşmak. Koşu kilometresini yarışın son ayına kadar haftada yüzde 10 oranında artırmak, sakatlanma durumunda yeniden değerlendirme yapmak gerekir.

Koşmayı hedeflediğiniz büyük şehir maratonları var mı?
Berlin, Londra, Paris, Roma, New York ve tabii ki Boston istiyorum. Ancak dağlar her zaman önceliğim; Fuji, Etna, Kilimanjaro ve Himalaya…

 

BENZER YAZILAR