Mağduriyet ve aşırı kontrol

Mağduriyet psikolojisi ve aşırı kontrol size ne yapar? 

Mağduriyet psikolojisi, bir yandan da insanlar üzerinde görünmeyen bir otorite kurmanızı sağlar çünkü sürekli şikâyet edersiniz, sorumluluk alırsınız ve ha bire birtakım işleri üstlenirsiniz.

Aslında yaptığınız şey “Ben mağdurum / sen zalimsin” ya da “ben mağdurum / sen suç ortağısın” mesajı vermektir. Psikanalist Pierre Naveau, böyle bir durumda, karşılığında bir şey almaksızın kendimizi feda etmiş olabileceğimiz gibi, kandırılabileceğimizin ya da kendimizi güçsüz bir çocuk pozisyonunda da bulabileceğimizin de altını çiziyor. Çünkü benzer durumlarda hemen hepimiz, “Benim bir suçum değil, hepsini o yaptı” diyoruz. Ancak şu da var ki suçu başkasına ya da kadere atmak da bazen dürüst olmayan bir yaklaşım çünkü bir problem karşısında suçu üstlenip sorumluluk almak insanı korkutabiliyor. Çünkü karşınızdaki kişinin sizden hoşlanmamasına ve sizin kendi sınırlarınızla yüzleşmenize sebep olabiliyor.
Bunu küçük bir örnekle açıklayalım:

Araştırmacılar, 78 yaş ve üstü kişilerin katıldığı bir paneli beş yıl boyunca takip eder ve ilginç bir sonuca ulaşır: Katılımcılardan en uzun yaşayanlar, kendi hayatının kontrolünü eline almış olanlardır! Peki, insan hayatını nereye kadar kontrol edebilir? Bazıları mağdur konumundadır, evet. Ve bazıları da aşırı kontrol altında ezilir.


Nedir bu aşırı kontrol? Bazıları doğaçlama yaşamaktan nefret eder ve hayatlarının her anını planlamakla huzura erer. Tatillerini, hobilerini, dost ziyaretlerini hatta gün içindeki tüm öğünleri bile tek tek planlar… Böyle davranarak kendilerini öylesine güvenli bir kaleye hapsederler ki, içerideki mahkûm konumuna düştüklerini anlamazlar bile… Örneğin kız arkadaşları o hafta sonu kaçamak bir randevu ayarlayıp sinemaya gitmek ister. Bu, mümkün değildir çünkü o hafta sonu aylar öncesinden nasıl planlandıysa öyle yaşanmak zorundadır! Psikanalist Pierre Naveau, “Bu, hayatın kontrolünü elinize almak değildir” diyor. “Geleceği yönetmek kendini kandırmaktır. Çünkü diğer kişiler, karşılaşmalar ve olaylar hayatınıza etkisi olabilecek öngörülemez etkenlerdir. Çevremizde gelişirler ve biz bunları kontrol edemeyiz! Öte yandan başımıza gelebilecek durumlara karşı konum alabilmemiz de mümkün olduğu halde, genellikle o an geldiğinde ne yapacağımızı bilemeyiz. Bu noktada “kontrol etme”nin anlamı yeri geldiğinde nasıl davranacağını ve nasıl konumlanacağını bilmek demektir” diyor.

Hayatınızın dizginlerini elinize geçirmek ve elinizde tutmak için arzularınız sizi içten içe yemeye başladığında yapmanız gereken şudur: Sizi bu noktaya hangi durumlar getirdiyse mutlaka onlarla yüzleşmeniz gerekir!

BENZER YAZILAR