9 Eylül Üniversitesi işbirliğiyle deniz canlılarına zarar verecek her malzeme itinayla sökülüyor. Kendilerine takdir ve teşekkürlerimizi ileterek yola devam ediyoruz. Ayıbalığı Plajı’nı hep söylerler, bir bakalım diyoruz; güzel bir plaj. Sıradaki yer Karaburun. Yol Mordoğan’dan sonra biraz daha klasik eski sahil yoluna dönüyor. Ama iyi ve keyifli bir yol. Karaburun’a varınca kasabanın biraz yukarı konuşlandığını görüyorum. Çıkıp bir tur atıyorum ama belde çok karakteristik değil. Manzaralı çay bahçelerinde bir kahve içiyorum, birkaç fotoğraf çekiyorum. Pek oyalanmadan aşağıya iskele tarafına iniyorum. Burası da küçük bir balıkçı kasabası kıvamında ama biraz ileriye doğru yol alınca İncirliköy mevkiine geliyorum. Burası gayet sayfiye ve zevkli bir bölge, güzel evler ve bahçeleri var. Şimdi hedefim sahilden değil de, yayla yolu tabir edilen Bozdağ’ın içinden geçen yoldan yarım adanın arka tarafına, Küçükbahçe’ye inmek. Karaburun’un içinden tırmanmaya başlıyoruz. Çıktıkça müthiş bir deniz, yamaç ve karşı yaka manzarası başlıyor. Ciddi bir tırmanış yapıyoruz. Yol dar ama asfalt kalitesi yüksek; yükseldikçe tam bir yayla havası ve coğrafyası oluşuyor. Tırmandıkça yol bilgisayarına bakıyorum, artık Küçükbahçe’ye gelmem lazımdı ama bırakın gelmeyi, inişe bile başlamadık. Artık yarımadanın diğer yakasına geçtik ve eşsiz bir Sakız Adası manzarasıyla karşılaşıyoruz. Aynı zamanda deniz, sis, güneş, yeşil yamaç lar ve rüzgâr gülleri… Karşılama töreni için bir araya gelseler ancak böyle olur. Rakım iyice yükseldi, bir anda bir radar üssüne geliyoruz. Asker bizi selamlayıp durduruyor. Meğerse sapağı kaçırmışım, sonu askeri birlik olan bölgeye gelmişim. Kibarca geri çeviriyorlar ve 10 km kadar geri dönüyorum. Ama fazladan yaptığım yoldan hiç şikayetçi değilim. Kritik sapağı yakaladıktan sonra iniş hemen başlıyor zaten. Yol kalitesi burada biraz daha bozuluyor, ama sorun değil. Land Rover Discovery Sport için çerez bile değil. Yol sonrasında biraz daha bozuluyor ama bu turu yapmayı engelleyecek dereceye hiç çıkmıyor. Sessiz, hiç insan görmediğim hayalet bir köyden sonra, rüzgâr türbinleri görüş alanıma giriyor. Artık deniz seviyesine yaklaştım. Karşıma çıkan sapaktan sağa dönmeden, Ildır yönüne dönüyorum. Burada bitki örtüsü değişiyor ve güçlü yeşillikler başlıyor. Yol kalitesi tekrar düzeliyor. Sarı şeritli güzel yolları sahil şeridi boyunca takip ediyorum. Yine bir Ege gün batımı, günün koşuşturmacasını ve zihin yorgunluğunu kolayca geride bırakabiliyor. Artık Gerence Körfezi’ni sağıma alarak ilerledikten sonra denizden ayrılıyorum. Aslında Ildır üzerinden Ilıca Alaçatı tarafına geçip Urla’ya dönmeyi planlıyorum. Ama farklı bir rota olsun diye yarım adanın ortasından Balıklıova’ya dönüp; Mordoğan-Urla arasına çıkarak, alacakaranlıkta Urla’ya giriyorum.