MUCİZEVİ İĞNELER

Batı tıbbının sunduğu olanaklarla acılarını dindirememiş kişiler akupunkturun işe yarayıp yaramayacağını merak ediyor.

Imberly Adams, daha ilk maratonuna hazırlanıyordu ki, boynunda dayanılmaz bir ağrı hissetti. Nedeninin, yedi aylık kızının peşinde koşuşturan iki çocuk annesi ve çalışan bir insan olmasıdır diye düşünüp doktora gitti. Sıkışmış sinirlerini göz ardı ettiğinden doktoru onu bir kayropraktik uzmanına yönlendirdi. Yapılan taramalardan sonra uzmanı bir takım çalışmalar yaptı. Ancak ağrı bir türlü kesilmedi.

33 yaşındaki Adams, çaresiz bir şekilde akupunkturun yolunu tuttu. Daha üçüncü görüşmesiydi ki, aralıksız devam eden ağrısı hiç beklenmedik bir şekilde değişiverdi. Akupunkturcu ağrı içinde olan boynuna masaj yaparken baldırına bir iğne yerleştirdi. Bundan sonra boynu gevşemeye ve yaklaşık 40 saniye sonra da kendini çok daha iyi hissetmeye başladı. Adams, “Ertesi gün ağrı tam anlamıyla geçmişti” diyor.

New Jersey, Scotch Plains’ten Adams, Mayıs ayından beri ilk defa ağrısından kurtulmuştu; şimdi maratonunu tamamlayabildi. Araştırmacılar bedenin alakasız bir yerine batırılan bir iğnenin nasıl olup da başka yerindeki ağrıyı geçirdiği konusunu hâlâ açıklayamıyor. Bazı doktorlar konuya şüpheyle yaklaşıyor ve sadece pozitif düşüncenin gücüne bağlıyor. Ancak şöyle de bir gerçek var ki, her yıl iki milyon Amerikalı akupunktur ile tedavi oluyor. Son yıllarda yapılan çalışmalarda, akupunkturun kan basıncını düşürdüğü ve doğal ağrı kesici kimyasal olan endorfin sirkülasyonunu düzenlediği ölçüldü.

National Institutes of Health, 1997 senesinde, akupunkturun mide bulantısı ve ağrısına ayrıca da 11 başka soruna (bağımlılık, astım, karpal tünel sendromu ve regl ağrılarına) iyi geldiğini onayladı. Konu üzerinde her yıl yeni araştırmalar yapılıyor ve Parkinson’dan depresyona hangi hastalıklarda etkili olduğu araştırılıyor. Binlerce doktor çalışmalarına akupunkturu da dâhil etti. Amerika’daki en prestijli eğitim programı olan UCLA Tıp Okulu son 20 yılda 5.000 akupunktur uygulayıcısı doktor mezun etti.

Akupunkturun çalışma sistemi, Çin öğretilerinde yer alan Çi (Ki) enerjisinin meridyenler adı verilen bedendeki kanallar boyunca seyri ile açıklanır. Beden üzerinde akan enerjinin yolları tıkandığı zaman hastalıklar ortaya çıkar. Bilim adamları bazı fizyolojik mekanizmaları ayrıştırmaya başladıktan sonra akupunktur noktalarına batırılan iğnelerle bedendeki elektromanyetik sinyallerin daha kolay iletildiğine dair kanıtlar ortaya çıkardı. Sinyallerin, tedaviye yardımcı olan bağışıklık hücreleri ile birlikte endorfin ve diğer ağrı kesici kimyasalların akışını arttırdığı düşünülüyor.

Akupunkturdan yardım almış insanlar için uygulamanın “neden” ve “nasıl” olduğu çok da önemli değil; onlar daha çok sonuçla ilgileniyor.

Philadelphia’da kendi halkla ilişkiler şirketini yöneten 35 yaşındaki Nicole Cashman, hayatı boyunca alerjiden sıkıntı çekmiş bir kişi. Dahası, iki köpeği olan bir adamla birlikte olmaya başladıktan sonra problemi artık krize dönüşmüş. Erkek arkadaşının evinde birkaç saat geçirdikten sonra gözleri kaşınmaya ve daha birçok dayanılması güç sıkıntıyla karşılaşmaya başlamış. Doktoru ona alerji ilacı, göz damlası ve burun spreyi reçetesi vermiş. İlaçlar semptomları bastırmayı başarmış fakat bu sefer de göz kuruluğu, baş ağrısı ve aşırı derecede sersemlik gibi sorunlar ortaya çıkmış. Şimdi sorduğumuzda, “Kendimi adeta bir zombi gibi hissediyordum” diyor.

Cashman’in pediatrik hemşiresi olan annesi, ona akupunkturu denemesini tavsiye etmiş. Bunun üzerine Cashman, iki haftada bir 20 dakika süre boyunca Marshall Sager’ın seanslarına başlamış. Çalışmalarda yüz, bacak, el, göğüs ve vücudunun diğer başka bölgelerine iğneler takmış. Bir ay içerisinde Cashman ilaçları bırakmış ve erkek arkadaşının evinde rahatlıkla kalmaya başlamış. Kendisi sonuçların inanılmaz olduğunu söylüyor. İki yıldır altı ayda bir Doktor Sager’e gidiyor ve alerjiyle ilgili hiçbir sorun yaşamıyor. Ona soracak olursan, kendini tamamen iyileşmiş sayıyor.

Üzerime ince giysimi geçirmiş vaziyette Akupunktur Uzmanı Phillip Shinnick’i bekliyorum. Burada olmamın en büyük nedeni sık sık yaşadığım sinüzit sorunu. Ancak aklımda başka konular da var; mesela çenem: Dişlerimi akşamları sürekli gıcırdattığım için çenemin yapısı daraldı. Ayrıca yedi aydır hamile kalmaya çalışıyorum. Akupunkturun doğurganlık konusundaki şöhreti gün geçtikçe artıyor. Akupunktur uzmanımın odası sıradan, beyaz bir zemin ve lavabosu olan normal bir doktor ofisini andırıyordu. Onun dışında keçe ile kaplı bir tetkik masası ve duvarda Buddha resmi bulunuyordu.

Shinnick doktor değildi ama çok sağlam psikoloji bilgisine sahipti. (Zaten zamanında birçok konu hakkında uzun seneler çalışmış. 1963 senesinde uzun atlamada dünya rekoru kırmış ve 1964’te Tokyo Olimpiyatları’na katılmış.) Ayrıca Rutgers’da tarih ve sosyoloji profesörüymüş. Lakin geçirdiği bir araba kazası sonucu Robert Wood Johnson Üniversitesi Hastanesi’nde fizyoterapiye başlamak zorunda kalmış. Oradaki doktorlar kendisinin iyileşmeye karşı doğal bir yeteneği olduğunu fark etmiş ve onun bu konuda eğitim vermeye başlamasını istemiş. O da Doğu tıbbı üzerine uzman olan en iyi hekimlerle çalışmalara girişmiş. Ardından New York Medical College’dan birçok doktora akupunktur üzerine eğitim vermiş.

Kişisel okumalarıma dayanarak ilk ziyaretimin tıp tarihi ile başlayacağını, sonra da daha az geleneksel bir yol takip edeceğimizi düşünüyordum. Nabzıma baktı, dilimi inceledi ve “Kendini tanımlamak için kullanacağın üç sıfat nedir?” diye sordu. Geleneksel Çin tıbbına göre dünya beş elementten oluşur: Ateş, su, toprak, tahta ve metal. Her birimizde bir veya iki element baskındır ve bunlar sağlık konularında ve psikolojik yatkınlıklarda önemli rol oynar. Morristown Memorial Hastanesi’nden Akupunktur Uzmanı Doktor Ann Cotter, “Bunu bedenin feng shuisi olarak düşünebiliriz” diyor. Ayrıca bir “ateş” insanı ve bir “metal” insanı aynı şeyden şikâyetçi olsa bile tedavi edilirken farklı bölgelerine iğneler takılır.

Shinnick, bana temel şikâyetlerimi ve tıbbi geçmişimi sordu. Sonra dokunarak bütün bedenimi muayene etti ve bir takım notlar aldı. Omuzlarımı, sol alt sırtımı, sol kalça ve baldırlarımı işaretlediğini gördüm. Saptamaları bitirdikten sonra umursamaz gibi görünen ifadesiyle son derece hızlı bir şekilde problemlerimi sıraladı: Mide ve pankreasımda spazm varmış. Sağ kalçamdaki tıkanıklık yumurtalıklarıma baskı yapıyormuş. Yanaklarımın belirli bölgelerinde de küçük şişkinlikler bulunuyormuş. “Tüm bu saydığım yerlerde blokajlar var ve çok uzun süredir orada duruyor” dedi.

Ardında iki tane iğneyi sırtımın altına, iki tanesini omuzlarıma, bir adet de karnıma sapladı. Bazılarında anlık bir iğne batması hissi, bazısında biraz uyuşukluk, bazı bölgelerde de sızlama oldu.

Shinnick iğnelerin ucuna küçük mandallar taktı ve araba aküsü gibi görünen cihazı çalıştırmaya başladı. Bedenimde bir iğneden diğerine geçen elektrik atışlarını hissediyordum. Karın bölgem gözle görünür şekilde sarsılmaya başladı. Bu tuhaf bir his olmasına rağmen kesinlikle rahatsız edici değildi.

Akupunktur uzmanlarının bir düzine iğneyi yerleştirebileceği 300’den fazla nokta var. İğnelerin konumları, hastanın durumuna bağlı olarak her seansta farklı yere takılabilir. Uzman ara ara iğneleri çevirir veya elektriğin akımını düşürebilir. Shinnick diğer hastalara da bakarken ben uzanmış şekilde yerimde onu bekledim. Yıllarca karnımın sağ alt köşesinde bir ağrı hissederdim. En sonunda fallopia kanallarımın açık olup olmadığını test ettirmeye gittim. Ortaya çıkan sonuçlara göre sağ taraftaki büzülmüş haldeydi. Doktor yolun açılması için içinden bazı çözeltiler geçirdi.

20 dakika sonra Shinnick geri geldi ve iğneleri çıkardı. Bütün problemlerin birbiriyle ilgili olduğunu anlatmaya başladı: “Bence her şey yerli yerine oturuyor” dedi. Midemdeki düğümler yüzümde patlak veriyormuş. Omuzlarımdaki gerginlik de sinüslerde probleme neden oluyor ve çenemi kilitliyormuş. Kalçalarımdaki blokaj ise yumurtalıklarımı köstekliyormuş.

“Bedenindeki bütün gerilimi yok edebilirim ancak ardından bir süre sonra sen hepsini geri döndürebilirsin” dedi. Alışkanlıklarımı değiştirmediğim takdirde uygulamanın hiçbir anlamı kalmayacaktı. Bana midemden nasıl nefes alacağımı ve nefes alıp verirken yüz kaslarımı nasıl gevşeteceğimi öğretti. “Bu yöntemleri şu andan itibaren bütün hayatın boyunca uygulayacaksın” dedi.  Çoğu akupunktur uzmanı seanslar arası müşterilerinin çok yoğun çalışmasını istemez. Ancak çoğu da hastalarını haftalarca veya aylarca tedaviye alır. Shinnick ise iki veya üç seansın yeterli olduğu kanısında. “Eğer işe yarayacaksa bu hemen olmalı” diyor.

Quackwatch web sitesinin yöneticisi, emekli Psikiyatr Doktor Stephen Barrett, “Meridyenler ve Ki sanrılı bir sistemin parçasıdır” diyor. Doktor Barrett akupunkturun kendi terminolojisine başvurmayı tercih ediyor. Çünkü Batı tıbbında Ki için herhangi bir karşılık mevcut değil ve meridyenler görünmeyen yapılar. Doktor Cotter, “Batı ve Doğu ayrı dünyalar. Dolayısıyla farklı olanı çalışmak, yeni bir lisan öğrenmeye benzer” diyor.

Batılı doktorlar hastaların sahip olduğu “hastalıkları” tedavi etmeye yönelir. Doğu doktorları ise hastalığı taşıyan “insanı” tedavi eder. Doktor Sager, “Batı tıbbı hastalık sürecini durdurmaya veya önüne geçmeye çabalar. İlaçlara baktığımızda antibiyotikler, anti histaminler ve interferon gibi isimlere rastlarız. Akupunktur bedenin doğal kendi kendini iyileştirme sistemini destekler” diyor.

1997 senesinde, bulantı ve operasyon sonrası diş ağrısı için National Institutes of Health tarafından onaylanan akupunktur, artık farklı şikâyetler için de umut vadediyor. 2004 yılında araştırmacılar 25 tıbbi sorunu halletmede ne kadar etkili olduğunu belgeledi. Fakat çalışmalardan hiçbiri yeteri kadar açıklayıcı olmadı.

Şimdilik durumun böyle olması yapılan araştırmaların yanlış olduğunu göstermez; yalnızca son sözü söyleyecek kadar yeterli olmadığı anlamını taşır. Hiçbir şirket, akupunkturun işe yaradığı, söyleminden kâr gütmek istemiyor. Dolayısıyla bu alana yıllardır Batı tıbbının beklediği kanıtları sunmak için büyük kaynaklar temin edilemedi. Kaldı ki, akupunktur Batı’nın tedavi yöntemleri gibi standart hale de getirilemedi. Örnek vermek gerekirse iğnelerin konumu hastanın kendini nasıl hissettiği ile ilgili olarak değişebildiğinden tam anlamıyla objektif bir çalışma sayılmaz.

Akupunktur üzerine tıbbi çalışmalar yazan, Texas Medical Branch Üniversitesi’nden Doktor Victor Sierpina, akupunkturun sırt ağrısı ve dizlerdeki osteoartrit (kireçlenme) gibi iki önemli konuya çare olduğunu belirtiyor. 2004 yılında Annals of Internal Medicine’da yayımlanan, 26 hafta sürmüş olup 570 hasta ile yapılan bir çalışmada, akupunktur tedavisi yaptıranların, sahte akupunktur yaptıranlara göre, eklem hareketsizliği ve ağrı üzerine değerlendirilen test sonuçlarının yüzde 33 oranda daha iyi çıktığı belirtiliyor.

Şimdiye kadar bulunan kanıtlar yetersiz gibi görünse de konu hakkındaki bireysel raporlar oldukça fazla. Doktor Sierpina, en başarılı akupunktur çalışmalarını migren, gerilim, sırt ağrısı, bağırsak problemi, arterit, tendinit, sinir ağrısı, alerji, kronik yorgunluk, fibromiyalji, astım ve âdet sancısı yaşayanlarla gerçekleştirmiş. Diğer akupunktur uzmanı doktorlar ise bilek burkulması, dirsek ağrısı, kadın ve erkek kısırlığı, sinüs enfeksiyonu ve bütün soğuk algınlıkları sorunlarına çare yaratabildiğini belirtiyor. Mayo Clinic rehabilitasyon hekimlerinden ve Akupunktur Uzmanı Doktor Elizabeth Huntoon, “Haftalar sonra hastalardan ‘Hâlâ kendimi harika hissediyorum’, ‘Bu kesinlikle gerçek’ gibi cümleler duyuyorum. Eğer yeteri kadar hastadan aynı geribildirimler alırsan o zaman bir şeyleri doğru yaptığına inanmaya başlarsın” diyor.

Birçok hasta iyi hissetmeye veya herhangi bir gelişim göstermeye başlamadan önce haftalarca veya aylarca ziyarete gider. Ancak bazılarının da semptomları tamamen tedavi edilebilir gibi görünse de akupunktura hiçbir karşılık vermez. Bazıları bunu akupunktur uzmanının kabiliyetsizliğine bazıları da insanlar arası farklılıklara dayandırıyor. Farklılıkların nasıl oluştuğunu şimdilik kimse bilmiyor.

Maryland Üniversitesi Tıp Bölümü’nden diz kireçlenmeleri üzerine çalışmalar yürütmüş olan Doktor Brian Berman, “Nedeni genetik olabilir. Belirli ağrı alıcıları bir takım insanlarda düşük olabilir” diyor. Uzun yıllar ağrılarla yaşamış insanların akupunktura yanıt vermesi bazen olanaksız oluyor. Akupunktur savunucuları bu insanlara da yardım edilebileceği görüşünde. Fakat tedavi süresi daha uzun sürdüğünden insanlar genelde sabredemeyip vazgeçiyor.
Yatağımın ucundaki 300 liralık bir cihaz, her sabah idrarımı analiz ederek hormon değerlerimi takip ediyor. Geçtiğimiz yedi aydır hep aynı şekilde ilerleyen bir grafiğim var: Yumurtlamadan önce ve sonraki günler doğurganlığım yüksek (yani benim için 14 veya 15’inci günden birkaç gün önce), ayın geri kalanı da hep düşük. Ancak akupunktura başladıktan sonra durum değişti. Bu ay 17 gün boyunca doğurganlığım yüksek çıktı. Dezavantajı: Yumurtlamıyor olmam. İyi tarafı ise içimde bir değişim olduğunu artık hissediyorum.

Daha evvel röportaj yaptığım 42 yaşındaki, akupunktur tedavisi gören Eliana Jacobs’u bazen düşünmeden edemiyorum. Yıllar boyunca New York’taki en ünlü kliniklerde gördüğü tedaviler, ona bir fallopia kanalına ve dört tüp bebeğe mal oldu. Doktorlar yumurtalarında hiçbir probleme rastlamadı ancak sağlıklı embriyo geliştirmeyi de başaramadı. Kendisi, “Zihinsel ve fiziksel olarak oldukça zor olan peş peşe dört tüp bebek girişiminden sonra artık kaldıracak gücüm kalmadı” diyor.

Jacobs son gücüyle doğurganlık üzerine uzman olan bir akupunkturcuya gitti. Doktor ona bedeninin belli bir dengeye gelebilmesi için tahminen tedavinin üç ile altı ay arası süreceğini söyledi. Jacobs denemeye karar verdi ve son kez daha tüp bebek girişiminde bulundu. Fiziksel olarak hiçbir değişiklik hissetmiyor ve akupunkturun işe yarayıp yaramayacağından emin değildi ancak yine de haftada iki kez düzenli olarak gitti. Yaklaşık altı ay sonra kendi başına hamile kaldığını fark etti.

Jacobs’un hikâyesi tesadüf olabilir mi? Böyle söylemek zor. 2002 yılında Almanya’da yapılan bir çalışmaya göre tüp bebekle uğraşan kadınlarda akupunktur, destekleyici olabiliyor. Araştırmada 80 kadına embriyo transferinden 25 dakika önce ve sonra akupunktur uygulanırken bir başka 80 kadına ise bu uygulama yapılmaz. Sonuç olarak akupunktur yaptıranların hamilelik oranı yüzde 42,5 iken uygulamanın yapılmadığı ekipte bu oran yüzde 26,3’tür.

Akupunkturun nasıl çalıştığıyla ilgili yapılan çalışmalardan en ilginç olanı beyin taramaları ile elde edildi. Prestijli bir tıp bülteni olan Proceeding of the National Academy of Sciences’ta 1998 yılında yayımlanan bir çalışmada, araştırmacılar, katılımcıların, gözlerini etkilediğini düşündüğü, ayaklarının kenarlarına iğneleri batırıp MRI cihazıyla beyin görüntülerini çekti. Elde ettikleri resimlere baktıklarında beynin görmeyle ilgili bölümünün aynı parlak bir ışığa maruz kalındığında aydınlandığı gibi parladığını görmüşler. Ayağın başka bölgelerine iğne batırıldığında ise aynı tepkilerle karşılaşılmamış.

Anlaşılan o ki akupunktur Batı tıbbının zorlandığı yerlerde (menopoz zamanı sıcak basması, enfeksiyonlar, sırt ağrısı ve x ışınlarıyla veya kan tahliliyle çıkmayan kronik rahatsızlıklar gibi çok ağır olmayan tıbbi durumlarda) gerçekten işe yarayan bir uygulama. Taraftarları akupunkturun hiçbir yan etkisi olmadığına da dikkat çekiyor. İyi eğitimli bir uzman sterilize edilmiş tek kullanımlık iğneler kullanarak enfeksiyon riskini ortadan kaldırır. Hastaların başına gelebilecek en kötü şey belki bir miktar güçsüzlük olabilir. Uzmanlar bütün seçenekler yetersiz kaldığında (Batı tıbbı çaresiz kaldığında) akupunkturu öneriyor.

Benim durumum da hemen hemen yukarıda bahsettiğim örnek gibi. Yakın zamanda yaptırdığım kan testine göre hamile kalma şansım oldukça düşük. Doğum uzmanı olan doktorumun da üst üste test yapmaktan başka elinden gelen hiçbir şey yok. Ancak akupunktura başladığımdan beri döngüm şimdiye kadar ilk defa bu kadar düzenli. 15’inci günde yumurtlamaya başladım ve son yapılan testte doğurganlığım da yüksek çıktı.

Yaşadığım tüm bu gelişmelerin benim için ne anlama geldiğini veya geleceğini henüz bilmiyorum. Fakat bedenimde yaşanan değişimler akupunkturun etki ettiğini gösteriyor. Belki herkes için işe yaramasa dahi bazı insanlar için gerçekten etkili olabiliyor. Denemekten bir zarar gelmez. Umarım ben de onlardan biriyimdir.

İşini iyi yapan bir uzmanı nasıl bulursun?
Çok az sayıdaki çalışmalar standartlaştırıldığı için yeteri kadar deneyimi olan bir uzman bulmak zor olabiliyor. National Center for Complementary and Alternative Medicine sözcüsü Richard Nahin, “Uygulayıcının yeteneğinin önemini gösteren bilgiler mevcut” diyor. Akupunktur uzmanları genelde iki gruba ayrılıyor: Biri Batılı doktorların oluşturduğu, diğeri ise tamamen Çin tıbbı ve akupunktur üzerine eğitim almış olanlar. (Eğer yeri geldiğinde ikinci ekipten birini seçecek olursan önce herhangi bir hastalığının olup olmadığını öğrenmek için önce Batılı bir doktora danış.)

BENZER YAZILAR