Peki, sen ne kadar mutlusun?
Mutsuzluk ve beyin arasında doğrudan ilişki olduğunu biliyor muydun? Araştırmalara göre, uzun süreli mutsuzluk yaşayanların beyinlerinde küçülme meydana geliyor. Mutluluğun, özellikle dayanma gücü ve dirençliliği artırdığına dikkat çeken uzmanlara göre mutluluk hastalık belirtilerinin daha az hissedilmesine neden olurken, bağışıklık sistemini uyararak hastalıkların çabuk iyileşmesini sağlıyor.
Birleşmiş Milletler (BM), dünya üzerindeki insanların mutluluğu hatırlamaları ve kutlamaları için 2012 yılında 20 Mart’ı “Dünya Mutluluk Günü” olarak ilan etti. Doç. Dr. Barış Metin, bu özel gün kapsamında yaptığı açıklamada mutluluğun insan sağlığı üzerindeki etkilerini anlatıyor. Bizce kulak vermende fayda var.
Mutluluk direnci artırıyor
Mutluluğun genel olarak yaşamı uzattığı veya hastalığı iyileştirdiğine dair bir bilgi bulunmuyor. Ancak birçok hastalıkta genel mutluluk düzeyinin hastalık seyri üzerine pozitif etkileri olduğu bildirilmiştir. Mutluluk, özellikle dayanma gücü ve dirençliliği artırarak hastalık belirtilerinin daha az hissedilmesine ve bağışıklık sistemini uyararak hastalıkların çabuk iyileşmesine neden olur.
Mutlu insanlar daha az şikayet ediyor
Hasta olsalar bile mutlu insanların hastalığa bağlı daha az şikayet ediyor ve hastalık belirtilerini daha az hissediyor. Özellikle kanser hastaları üzerinde yapılan çalışmalar, genel mutluluk düzeyi ile hastalıkta şikayet arasında ters yönlü ilişki olduğunu gösteriyor.
Uzun süreli mutsuzluk, beyinde küçülmeye yol açıyor
Birçok bilimsel çalışma, uzun süreli mutsuzluk yaşayan kişilerin beyinlerinde küçülme meydana geldiğini gösteriyor. Bu durum, özellikle tedavi edilmeyen depresyondaki bireyler için geçerlidir. Uzun süren mutsuzluk, hayattan keyif alamama ve üzüntü hallerine tıbbi müdahale gereklidir. Yaşlılık döneminde mutsuz olma küçülmeye bağlı olarak bunamayla sonuçlanabilir.
Mutluluk da mutsuzluk da öğreniliyor
Psikoloji, insanı mutsuz eden düşünme biçimlerinin varlığını ortaya koyuyor. Bu düşünme kalıpları da genel olarak öğrenme yoluyla kazanıldığından, dolaylı olarak mutluluğu veya mutsuzluğun öğrenildiği söylenebilir. Kişinin ailede sağlıklı sosyal ilişkiler kurma, affedici olma, şükretme gibi mutluluk verici alışkanlıkları kazanması, hayatta mutlu olmasını sağlayabilir.
Zeka ile mutluluk arasında zayıf da olsa bir ilişki var. Yapılan çalışmalar düşük zekalı bireylerin daha az mutlu olduğunu gösteriyor.
Amacı olan insanlar son seviye mutluluğa ulaşıyor
Genel olarak mutluluğun dört çeşidi olduğu söylenebilir. Birinci çeşidi; maddi mutluluktur ve bir şeye sahip olmaktan duyulan mutluluğu anlatır. İkinci çeşidi; kişisel özelliklerden yani kendini geliştirmek ve iyi özelliklere sahip olmaktan duyulan mutluluktur. Üçüncü çeşidi; ilişkilerden duyulan mutluluktur yani buna ‘sevmek ve sevilmekten duyulan mutluluk’ da denebilir. Dördüncü ve son evre mutluluk da kendini gerçekleştirme ve dünyada var olma amacını anlamış olmaktan duyulan mutluluktur ki buna ‘mutluluğun en yüksek seviyesi’ de denir. Bu seviyeye ulaşmak için kendimizi, dünyadaki amacımızı ve kendi amaçlarımızı gerçekleştirecek uğraşları, potansiyelimizi kullanabileceğimiz aktiviteleri bulmamız gerekir. Hayatta amaçları olan insanların bu son seviye mutluluğa ulaştıkları bilinmektedir.
Mutluluğu kalıcı kılmak bizim elimizde
Mutluluğu kalıcı kılmak için kısa dönem maddi mutluluklar yerine manevi mutlulukları öne çıkarma, sosyal arkadaşlık ve aile bağlarını koruma, sahip olduğumuz şeyler için şükretme ve bağışlayıcı olmak gereklidir. Zira en çok mutlu olanlar iyi ilişkiler kuran, affedebilen ve şükran duyabilen insanlardır.
Sağlıksız beslenme, mutluluk seviyesini düşürüyor
Sağlıklı ve dengeli bir beslenme birçok kronik hastalığı önlediği için uzun dönemde mutluluk hissini artırıyor. Kısa süreli mutluluk ve haz için sağlıksız, yeterli protein, mineral ve vitamin almadan beslenme; uzun dönemde diyabet ve obezite gibi sağlık sorunlarını doğurarak mutluluk seviyesini düşürür.
Not: Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) Yaşam Memnuniyeti Araştırması’na göre mutlu olduğunu söyleyenlerin oranı 2016 yılında yüzde 61,3 iken 2017 yılında bu oran yüzde 58’e düşmüş. Bu yıl tekrar yükselir mi, dersin?