Şimdi bu tanımı yeşil sahalara çevirdiğimizde, bir sürü farklı cevap gelecektir. Messi, Ronaldo, Iniesta, liste uzar gider. Mekanikleşen futbol dünyasında bütün bu isimler iyi oyun sergiliyor, şüphe yok. Ama o kalabalık listede yalnızlaşan ve az kalmış sanatçılardan öyle bir isim var ki, işte ona belki de “futbolun Da Vinci’si” demek gerekir. Başbakan, mimar, maestro, nam-ı diğer Andrea Pirlo. Brescia’da, İtalya futbolunun tam göbeğinde, futbolu “10 numara” ların yönettiği bir düzende doğdu. Erkek kardeşi ile birlikte Brescia altyapısında futbola başladı. Sonraları kardeşi alt liglerde yola devam ederken, Pirlo milli formayı da kapıp, U15, U18, U21 milli takımlarında kaptanlık yaptı. Aslında Brescia, Pirlo için sadece bir basamaktı. Ondaki yeteneği ilk keşfeden kişi, bize çok tanıdık bir isim olan Mircea Lucescu oldu. İtalya’da “catenaccio” yani asma kilit diye bilinen defansif futbol anlayışının hakim olduğu bir düzende, oyun kurabilen ve oyunu her iki yönde oynayabilen oyuncular bir de gençse altın değerindedir. Bunu çok iyi bilen Lucescu, bu altın genci henüz 18 yaşındayken Inter’e transfer etti.