ORGAZM LABORATUVARI

Orgazm araştırmaları dünyasında bilim insanları, kadınların yaşadığı orgazmın şifresini çözmek adına adeta bir yarış halindeler. Buldukları şeyler ise, partnerinize ve size cinsel yaşamınızı canlandırmanız konusunda yardımcı olabilir. YAZI: JERILYN COVERT

Hissettiğim zaman, anlıyorum. Kendi ellerimle kendi hazzımı yaratırken neyin işe yarayıp neyin yaramadığını biliyorum. Yine de bir performans kaygısı içine girebileceğim söylendi; sonuçta evden çok uzakta, alışkın olmadığım bir odada, bozuk bir kapının arkasındaki bir yabancıylayım. Kendinizi tuhaf hissetmemeniz için ancak bir teşhirci olmanız gerekir. (Ki ben bir teşhirci değilim).

Fakat biraz yerleşip, gözlerimi kapatıp zihnim ve parmaklarımla işe koyulduktan sonra çok geçmeden, o bildik ve harika his beni buluyor: Bacaklarımın arasında bir karıncalanma, ayaklarımda bir sıcaklık. Sonrasında zevk bütün bedenimi sarıyor ve nabız gibi ritmik bir his beni baştan aşağı ürpertiyor. Kısa bir süre sonra -21 saniye olduğunu sonradan öğreniyorum- gerçek dünyaya geri dönüp gözlerimi açtığımda cansızca bir ekrana bakıyorum: “Burada işin bitti. Giyin artık.” Elbisemi düzeltip yorganı çıplak bacaklarımdan atarken kendime gelmeye çalışıyorum.

“Tamam,” diyorum, “içeri girebilirsin.”

Nörolog Nicole Prause (Prausi diye okunuyor) odaya giriyor. Uzun boylu, zayıf yapılı ve saçma olmayan bir şekilde tatlı -yüzü makyajsız ve sarı saçları dağınık
topuz yapılmış. 39 yaşında; öncelikle bir kadın olduğu ve Liberos adında kendine ait bir laboratuvarı olduğu için, alanında ön plana çıkan biri. Prause, geçtiğimiz yıl California Üniversitesi’nden ayrıldıktan ve hibe parasını garantiledikten sonra, üniversitenin politikasından bağımsız bir şekilde kendi işinin patronu olmuş.

Uzmanlık alanı ise genel sağlığı iyileştirmek için seks: Depresyon, kronik ağrılar, uyku problemleri ve hatta kireçlenmeler için bir tedavi yolu. Günün birinde
doktorların reçeteye mastürbasyon yapmamız gerektiğini yazacağını söylüyor Prause. “Doğal, özgür ve ulaşılabilir –bir sağlık hizmetinden daha fazla ne isteyebilirsiniz ki?”

Araştırmacılar yarım yüzyıldan daha fazla süredir seks üzerine çalışıyor. Bense Showtime’da Masters of Sex dizisini izlediğimde, bu zamana kadar bu doğal eylem hakkında öğrenebileceğimiz her şeyi öğrendiğimizi düşünmüştüm. Sanırım daha fazla yanılamazdım. Halbuki, seksin en iyi kısmı, yani o yoğun zevk anındaki
doruk noktasıyla ilgili aydınlatılmamış bir sürü konu var.

Nihayet bu da değişiyor. Aslında Prause, kadın orgazmının altında yatan karmaşık verileri ve sinyalleri çözme konusundaki yarışı önde götürüyor ve bu yarış, bilim insanlarının, gönüllü kişi cinsel olarak uyarıldığında onunla aynı odada bulunamaması gibi birçok karmaşıklığı da beraberinde getiriyor. Ayrıca, araştırmaya ayrılan bütçe kısıtlı oluyor ve daha çok kanser gibi hastalık türlerinin araştırılması için kullanılıyor.

Araştırmacılar –ve tabii ki kadınlar- için kadın orgazmı, tarifi ve anlaşılması zor bir konu. Heteroseksüel kadınların sadece %65’i seks sırasında orgazma ulaşabildiğini söylerken, bu oran erkeklerde %95’i buluyor.

Bunun yanı sıra, tabii ki laboratuvarda olmak da doğru atmosferin oluşmasına yardım etmiyor.

Fakat Prause Los Angeles’taki mütevazı ofisinde, bu zorlu görevin üstesinden, bu alana katkı sağlayacak ve sizin de cinsel yaşamınızı olumlu etkileyecek yeni yöntemlerle geliyor.

Konu haz olunca, kadınların erkeklerden daha avantajlı olduğunu düşünebilirsiniz. Ne de olsa araştırmalara göre kadınlar orgazma klitoris, G-noktası, serviks, meme ucu ve (inanın ya da inanmayın) kulak memesi olmak üzere, 5 farklı bölgenin uyarılmasıyla ulaşabiliyorlar. Bazı kadınlar ise sadece ve sadece hayal güçlerini kullanarak orgazm olabiliyorlar. Belli ki evrim, biz kadınların seksten keyif almalarını istiyor. Tanınmış biyolojik antropolog Helen Fisher, erkeklerin bir kadını yatakta mutlu etmesinin kendi yararları için olacağını, çünkü kadının hoşuna giderse tekrar geri geleceğini söylüyor. “Erkeğin DNA’sının devamını sağlayabileceği tek yol, kadının onun bebeğini taşımasından geçiyor. Bu yüzden bir kadını tatmin etme isteği buna uyum sağlayan bir mekanizma olarak gelişiyor.” Şimdi ise daha iyi bir seks, daha çok seksi beraberinde getiriyor. Bunu kim istemez ki?

Rutgers Üniversitesi’ndeki güncel orgazm araştırmasının başında, 15 yıldır bu konu üzerinde çalışan dekan Barry Komisaruk var. 2004 yılında, Komisaruk ve The G Spot kitabının yazarı Beverly Whipple’ın da aralarında bulunduğu ekibi, kadınların orgazm anındayken beyinlerindeki hangi bölgenin aktif hale geçtiğini gösteren ilk ekip oldu. Komisaruk bunun için fMRI, yani fonksiyonel manyetik rezonans görüntüleme yöntemini kullandı. Bir kadın gönüllünün görüntüleme cihazının içinde mastürbasyon yaparken beyin görüntüleri çekildi. (Oldukça seksi, öyle değil mi?) Cihaz, kan dolaşımı ve oksijen durumunu, yani sinirsel aktivite göstergelerini kaydetmeye yarıyor. Komisaruk ve ekibinin bulguları arasında ise şunlar yer alıyor: Beynin sadece seks ile ilgili özel bir bölgesi yok, ancak zevk ve hafızayla ilgili bölgeler orgazm sırasında epey hareketleniyor. Bizi daha fazlası için geri getiren şey de bu. Komisaruk’un dediğine göre orgazm sırasında “beynin birçok farklı bölgesi harekete geçiyor ve bu aslında çok da şaşırtıcı değil çünkü birçok vücut sistemi aktive edilmiş oluyor.”

Orgazm, genital duyu korteksinde başlıyor ve sonrasında amigdala (duygusal hafıza ve tepkiler), hipokampus (hafıza ve hayal gücü), insula ve anterior singulat
korteks’i (içgüdüler ve içsel hisler) içine alan limbik sistemdeki bölgelere doğru yayılıyor. “Son ikisinin acı hissettiğimiz zaman da aktif hale gelmesi, orgazmın acı önleyici etkisini ve neden orgazm anındaki yüz ifademizin sırtımız ağrıyormuş gibi görünmemize yol açtığını de açıklayabilir” diyor Komisaruk.

Komisaruk’a göre beyindeki bölgelerin aktivasyonu kadın ve erkeklerde temelde aynı işliyor fakat bir tek önemli farkla: Orgazmdan sonra erkek beyni uyarılmaya
daha az tepki verirken, kadınlarınki uyarılara cevap vermeye devam ediyor. Erkekler genelde tekrar başlamak için bir araya ihtiyaç duyarken kadınların birkaç defa orgazm olabilmelerinin nedeni olarak bu fark gösterilebilir.

Orgazm araştırmalarına önemli ölçüde katkıda bulanan isimlerden biri de Groningen Universitesi’ndeki laboratuvarında bu konu üzerine 60 kadar çalışma
yürütmüş olan Hollandalı nörolog Janniko Georgiadis. Ona göre daha çarpıcı olan şey ise beyinde aktive olan kısımlar değil, devre dışı kalan kısımlar.

Georgiadis ağırlıklı olarak yine kan dolaşımı ve beyin fonksiyonlarını takip eden PET (pozitron emisyon tomografisi) görüntüleme sistemini kullanıyor. fMRI
gibi, PET de beyin aktivitelerinin yerini saptayabiliyor, ancak bunu biraz daha yavaş yaptığı için esas parlama anlarını kaçırıyor. PET görüntüleme sistemi sayesinde Georgiadis, Komisaruk’un bulduklarıyla ölçüşecek şekilde beyindeki bazı bölgelerin cevap verdiğini fark ediyor; fakat şaşırtıcı olarak, özellikle prefrontal korteks ve temporal lob (sırasıyla kontrol ve planlamayla alakalı merkezler) olmak üzere belli bölgelerde orgazma bağlı olarak kan dolaşımında düşüş gözlemliyor. Bahsettiğimiz alanlar, gün içinde konuşurken, dinlerken, düşünürken, kısacası bilinçli yapılan herhangi bir aktiviteyle uğraşırken aktif hale geçiyor. Orgazm esnasında ise %10 daha az aktivite sergiliyorlar.

“Doruk noktasına ulaştığınızda, etrafınızda olup biten şeylere daha farklı bir perspektiften bakarsınız” diyor Georgiadis. “Daha az farkındalık, daha az korku. Herkes sizin bir orgazm anındayken sağlıklı düşünemeyeceğinizi bilir ve bu da durumu en iyi şekilde açıklıyor.” Bunu yatak odasına taşıyınca kadınların neden rahatladıkları zaman daha rahat zirveye ulaştığını ve neden erkeklerin kafalarında plan yapmalarının onları beklenen mutlu sondan uzaklaştırdığını göreceksiniz. Bir kadın için beynin günlük ve bilinçli kısmını kapatmak daha kolaydır ama bir erkek içinse tam tersi geçerlidir. Orgazma ulaşmanın yolu ise kendini tamamen rahat bırakmaktan geçer.

Bir araştırmacının beynin aktif taraflarını görürken, diğerinin devre dışı kalan bölümlere odaklanması kullandıkları farklı yöntemlere bağlanabilir: Görünen o ki,
orgazm hakkında düşündüklerimiz ona hangi açıdan baktığımızla doğru orantılı olarak şekilleniyor.

Bununla ilgili, sıçanlarda orgazm üzerinde çalışan (evet, böyle bir şey var) Kanadalı nörolog Jim Pfaus “Bu gerçekte olandan daha göz önünde olan bir çelişki” diyor. Bir yöntem (PET) arzudan, uyarılmaya ve esas olaya kadar kendisinden önce gelen bütün her şeyi temsil eden anlık bir görüntü alıyor; bir diğer yöntem ise (fMRI) bir denekten diğerine göre değişkenlik gösterebilecek veya göstermeyecek çok hassas anları görüntülüyor. Dahası ise ‘aktivasyon’ illa ki uyarılma anlamına gelmiyor: Komisaruk’un ön beyin bölgelerinde gördüğü aydınlanmaya, beynin basitçe diğer bölgelere verdiği karanlıkta kalma emri neden olabiliyor. fMRI cihazı bu aydınlanmayı görüntülüyor, ancak onu tanımlayamıyor; PET ise bu ayrımı yapamayabilir, fakat özel durumları bundan ayrı tutmuyor. Pfaus, Orgazmı anlamak için “sadece doğru anı yakalamanız gerekiyor” diyor. Tam olarak bu noktada Prause avantajlı sayılıyor çünkü kullandığı yöntem önemli ölçüde diğerlerinden daha hızlı.

Prause yanımdan geçip laboratuvarından küçük bir odaya giriyor. İçeride eskitme bir masa, bir yoga matı ve bir gitar var. Plastik bir tüp, bir kısmı parmaklarıma bağlı olan elektronik bir takım cihazları tutuyor (sağ elim o sırada meşguldü). Sağ kolumun üst kısmına metalik bir bant sarılı ve kafamda da çok yönlü bir cihaz duruyor.

Prause bilgisayar ekranının karşısındaki tahta bir sandığın üzerine yerleşip ekrandakileri inceliyor. Ekranda sadece yavaşça alçalan bir çizgi var ve 15. dakikada çılgınca bir dalgalanma çiziyor. “Bu orgazm olabilir” diyor. “Evet, bu işe yarayabilir.”

Prause, böyle bir veriyle, şaşırtıcı derecede temel birkaç psikolojik soruya cevap bulma çabasında: Uyarılmaya hangi dokunuşlar ve hareketler sebep oluyor? Orgazm hissi çok yoğun bir uyarılmadan farklı mı, yoksa onunla aşağı yukarı aynı mı? Zevkin doruk noktası mı, yoksa teknik olarak beynin frenlere asıldığı an mı?

Rutgers nöroloğu Barry Komisaruk, orgazm anında beynin bazı bölgelerinin ışıl ışıl olduğunu söylüyor. Orgazm sırasında bir kadın beyninin kesitlerini kaydedebilmek için fMRI cihazını kullanıyor. Renklenen bölgeler arasında duyusal girdiyle alakalı olarak genital duyu korteksi (1), hafıza ve duygularla ilgili olan limbik sistemin bölümlerindense anterior singulat korketsi (2), insula (3), amigdala (4) ve hipokampus (5) bulunuyor.

Benim orgazm anım Prause’nin laboratuvarında bir EEG (elektroansefalogram) cihazıyla, yani beyin faaliyetlerini izleyen bir cihazla kaydedildi. Prause doktorasını aldığı Indiana Üniversitesi’nde psikofizyoloji (bedenin ve zihnin birbiriyle nasıl bir etkileşim içinde olduğu) çalıştığı zamanlardan beri EEG kullanıyor. PET ve fMRI’ın aksine, EEG beyin faaliyetlerinde ‘nerede’yi göstermekte pek başarılı değil, ancak ‘ne zaman’ı göstermekte bir harika. fMRI’ın 2 saniyede bir gelen ve PET’in 1 dakika ve daha uzun süren güncellemelerine karşın EEG, 20 milisaniyelik aralıklarla değişimleri hemen fark ediyor. Prause’ye göre bu özellikleri, EEG’yi orgazmı ölçmek için daha uygun kılıyor, çünkü ona göre orgazm genelde sadece bir kez yaşanan ve çabucak son bulan bir olay –eğer kaçırırsanız baya şanssızsınız demektir.

Prause ben mastürbasyon yaptığım sırada çektiği beyin aktivitelerimin resimlerini çıkartıyor. Beynin içerisinde sürekli yükselip alçalan elektrik dalgalarından biri olan alfaya bakıyoruz. Alfa, dalgınlık ya da mayışma gibi durumlarda beynimiz çok çalışmıyorken veya uyanık ama oldukça rahatlamış olduğumuz zamanlarda ortaya çıkıyor. Ayrıca teta adı verilen başka bir dalgayla birlikte, meditasyonla ve atletlerin ‘trans hali’ dediği durumla da bağlantılı. Alfa yüksekken kendinizi oldukça rahatlamış hissediyorsunuz. Bundan sonra alfaya ‘rahatlama dalgası’ diyelim.

Ekrandaki renk dizisi koyu maviden (az rahat) yeşile, daha sonra turuncuya ve en son sarıya (çok rahat) doğru gidiyor. Sadece bir tane beyin görüntüsü tamamen sarı durumda: “Orgazm için uyarılmış” beyin (fakat tam olarak gerçek orgazm anı değil).

Başka bir tabloda –bir spektogram – ara ara kesilen parlak bir çizgiyi var. Bu çizgi rahatlığı işaret ediyor ve cinsel uyarılma anlarında daha da parlıyor. Tabii ki bu parlaklık benim kendime dokunup hayal kurduğum bir noktada başlıyor. Çizgi, orgazmdan hemen önce en parlak haline ulaşıyor. Bunun anlamı beynimin en yüksek seviyede rahatlamış olması. Fakat orgazm anında (başlangıç ve bitişinde bir düğmeye basmam gerekti) sanki boşalmak beni kendime getirmişçesine, çizgi birden kayboluyor.

Genel olarak benim alfa dalgalarım Prause’nin daha önceden gördüğü bir modele uyuyor. Bana “sempatik sinir sistemi değişimi” diye bahsettiği ve şimdiye kadar
işe yarayan bir hipotez olan bu model, onun bu zamana kadarki en şaşırtıcı keşfi (Bu konudaki çalışması basılmak üzere Archives of Sexual Behaviour tarafından kabul edildi).

Kendi deyimimle “değişim teorisi”, zirve anının beynimizdeki bir kapatma düğmesine bağlı olmasına dayanıyor. Komisaruk ve Georgiadis de benzer sonuçlara
ulaşmışlardı fakat Prause’nin söylediği düğmeye tam orgazm anından önce basılıyor olması.

Başlangıç olarak Prause benden seksi bir şeyler düşünmemi istedi. Bazen çalışmasına katılan gönüllülere pornografik görseller gösteriyor; bazen de kendileri bir vibratör kullanıyorlar. Gönüllüler ilk kez uyarılmaya başladıklarında genellikle rahatlık seviyeleri düşüyor.

Çünkü dikkatlerini veriyorlar. Fakat orgazm olmaya çalışmaları istendiğinde rahatlık tavan yapıyor. Benim sonuçlarımda da olduğu gibi, orgazmı tetiklemek için
beyninizin düşünmeyi bırakması gerekiyor.

Prause’ye göre beynin devre dışı kalmasını sağlayan şey orgazm değil; aksine, orgazm olabilmek için beynin kendini kapatması gerekiyor.

“Janniko ve bir noktaya kadar Barry, beynin özellikle ön kısımlarında artan bir aktivasyon olduğunu ve orgazma ulaştıktan sonra beynin kendini kapattığını
savunuyor” diyor Prause. “Bizim bahsettiğimiz ise orgazmın bir aç-kapa tuşu olmadığı; orgazma ulaşabilmek için zaten bu tuşu önceden kapatmış olmak gerekiyor.” Prause, Rutgers araştırmacılarının daha hızlı modelleme yapıp orgazmdan önceki periyodu takip edebildikleri takdirde kendi hipotezini destekleyecek verilere ulaşabileceğini düşünüyor.

Eğer orgazm hazzın doruk noktası olsaydı, rahatlama dalgalarının normalde artmasını beklenirdi. Fakat dalgalar artmak yerine düşüyor. Bu da orgazmı bir kapatma düğmesi yapmaktan ziyade, kendisinden önce gelen transtan çıkmamızı sağlayan bir “yeniden açma” düğmesine dönüştürüyor. 

Prause için seksin en iyi ve her defasında onu yeniden istememizi sağlayan kısmı orgazm değil, orgazma giden yol. Prause’nin ‘yüksek haz hali’ olarak adlandırdığı bu süreçte seksi uzatmak adına orgazm anını bilerek erteleyerek sonunda daha güçlü bir orgazmı deneyimlemeniz de olası. Yine de kulağınıza küpe olsun: Eğer partneriniz orgazm olmadıysa ve yine de gayet iyi hissettiği konusunda ısrar ediyorsa, bunu gerçekten kastediyor olabilir. Prause orgazmın sihirli bir şey olmadığını söylüyor. “Sizi yükselten bir şey olmadığı için değil, fakat ondan önce gelen her şey daha çok yükselten bir etkiye sahip olduğu için” diyor.

Bazı kadınlar orgazmı çok güçlü bir uyarılmayla karıştırıyor ve bunu yine de orgazm olarak bildiriyorlar. Prause, araştırmaları sırasında orgazm olduğunu belirten birçok kadının, aslında orgazmı geleneksel olarak tanımlayan pelvik kasılmaları deneyimlemediğini fark etti. İlk başta bunun nedeninin kasılmaları ölçen anal kontrol çubuğunun hatalı çalışması olduğunu düşündü, fakat aynı durum sürekli yaşanınca aslında kadınların orgazm olmasalar bile olduğunu zannettiklerini anladı. (Aynı durumu erkeklerde gözlemlemedi).

Komisaruk ve diğerlerine göre bir kadın orgazm olduğu zaman bunu anlayabiliyor ve bunu kanıtlamak için kaç tane kasılma yaşadıklarını saymanıza gerek yok.
(Georgiadis de Prause gibi kadınlarda kullandığı anal kontrol çubuğunun yolladığı sinyallerin sorunlu olduğunu düşünmüştü ve erkeklerde böyle bir sorun çıkmıyordu.)

“Bence bu grup içinde tek kadın olmak bayağı komik bir durum” diye itiraf diyor Prause. “Üstelik kadınların orgazmı ayırt etme konusunda berbat olduklarını söylüyorum!”

UYARILMA ÇİZELGESİ

Deneye katılan kadınların adım adım uyarılma çizelgesi. Hangi düşünceler onları baştan çıkarıyor?

Mastürbasyon sırasında çekilen beyin görüntüleri. Sarı renk alfa dalgalarını gösteriyor.

Bütün bunlardan sonra, o küçük odada yaşadığım orgazmı düşünüyorum. Harika hissettirdi ve evet, anal çubuğun verdiği sinyallerle de kanıtlandı. Yine de olay  kendini bırakmakta mı gerçekten? Belki de 15 senedir deneyimlediğim bu muhteşem his aslında yüksek haz haliydi ve orgazm değildi. Belki de peşinde olmamız gereken şey orgazmdan ziyade ona ulaşmak için izlediğimiz yoldur.

Prause ve onun kulvarındakiler, birinci derece fizyolojik veriler toplayıp, sonuçlarını açıklayacak teoriler geliştirerek nispeten daha basit bir araştırma yürütüyorlar. Ancak diğer bilim insanları konunun daha da derinlerine iniyor: Örneğin, Northwest Üniversitesi’nden nörolog Adam Safron’a göre seks ritimleri, –partnerlerin ritmik vücut, el ve parmak hareketleri— beyin ritimleriyle “eğlence” yoluyla senkronize olabilir ve bu senkronizasyon neredeyse trans halinde bir bilinç etkisi yaratan ve oldukça zevk veren bir odaklanmaya olanak sağlar. Yani yine bir transa girme söz konusu. “Ritim her şeydir” diyor Safron. Beyin ritimlerimiz dışarıdan gelen bir uyarılmayla eşlenirse, o uyarıya daha rahat adapte olduğumuzdan bahsediyor ve ekliyor: “Ne kadar adapte olursanız, ritim sizi o kadar içine çeker; ne kadar senkronize olursanız da o kadar iyi adapte olursunuz.”

Ritmik deneyimler zihnimizde diğerlerine daha üstün geliyor. “İnsanların bu tür deneyleri sevmelerinin nedeni de bu. Oldukça yoğun bir biçimde kendilerine zevk veren bir aktiviteye odaklanabiliyorlar ve aynı zamanda kendilerini iş, vergi ve çamaşır gibi tatsız düşüncelerden de uzaklaştırmış oluyorlar” diyor Safron.

Kulağa meditasyon gibi geliyor diyorum. “Evet, meditasyona oldukça benziyor” diye yanıtlıyor. Meditasyon, bir enstrüman çalmak gibi pratik yaparak zamanla geliştirdiğiniz bir aktivitedir. Odaklandığınız şeye giderek daha çok hakim olursunuz ya da ara verince gerilersiniz. Seksi de bir performans yerine pratik yaptığınız bir aktivite gibi düşünün, belki böylece daha kolay rahatlayabilirsiniz. Meditasyon aynı zamanda da anın içinde bulunmaktır. Eğer aklınıza düşünceler gelirse onları kısaca tartıp bir kenara bırakabilirsiniz. Bu sizin düşünüp taşınmaktan dolayı strese girmenizi engelleyecektir. O anda sadece yatakta olanlara, nefesinize ya da onun dokunuşuna odaklanırsanız, bu sizi daha mutlu hissettirecek ve sürekli kendinizi düşünmekten alıkoyarak fazla endişenin cinsel bir soruna dönüşmesine engel olacaktır.

Bütün bu ipuçları cinsel deneyimlerinizi iyi yönde etkileyebilir: Ritimle daha çok senkronize oldukça, dikkat dağıtıcı unsurları daha rahat ekarte edebilir ve rahatça kendinizi zevke verebilirsiniz. Dahası, partnerinizle daha iyi bir iletişim kurmaya başlarsınız. “Eğer iki kişi aynı ritme kulak veriyorsa, sinir sistemleri arasında bir senkronizasyon oluşur” diyor Safron. Bu senkron, göz göze gelince bile birbirinizi anlayabildiğiniz bir iletişimin gelişmesine yardımcı olur. Safron, böyle bir iletişimi marş halindeki ordularda, dans partnerlerinde ve düet yapan müzisyenlerde gözlemleyebileceğimizi söylüyor. “Gerçek anlamda bir mekanizma gibi sistemleri eşlendiğinde, birbirlerine birçok yönden daha yakın hissetmeye başlarlar” diyor.

Safron’un bahsettikleri, cinsel ritmin ve partnerinize olan ilginizin önemini gayet açıkça ortaya koyuyor ve seksi de farklı bir bilinç hali olarak konumlandırıyor. Siz ise bunca zamandır seksin sadece boşalmakla ilgili olduğunu zannediyordunuz.

Seks ile ilgili bakış açınızı değiştirmeniz onu anlamanıza yardımcı olabilir. Onu eskiyebilecek bir dürtü gibi düşünün, ya da farklı yollarla zevk alabileceğiniz tuhaf bir trans hali gibi. Safron seksin oldukça tuhaf olduğunu fark etmenizi ve onu olduğu gibi kabul etmenizi öneriyor. İtiraf etmeliyim ki, o haklı. Orgazm dünyasına yolculuğum sadece sekse bakış açımı değiştirmekle kalmadı, hayatımdaki en iyi deneyimleri yaşamamı da sağladı.

Los Angeles’tan döndükten sonra bir akşam, eşimi yatakta öpmeye başladım. Daha önce hiç yapmadığımız kadar uzun bir süre öpüştük. Beklediğimin aksine onun da bu durumdan hoşlandığını gördüm. Önceden öpüşmeye çok vakit ayırdığımızı düşünüp endişelenirdim fakat şimdi bunun çok yersiz olduğunu fark ettim. Zevk, içine girilmesi gereken bir şey olmalıydı; ona ulaşmak için tutturulan bir koşu değil. Basitçe, anın tadını çıkarmaya çalıştım ve ne kendi endişelerimi ne de onunkileri düşündüm. Kendimi ana kaptırmam, beklediğimden daha uzun sürse de birden bire beklemediğim bir şey oldu: Çevremdeki her şey kaybolmaya başladı ve geriye sadece ikimiz kaldık. Eğlenmeye başladığımı hissettim ve en sonunda hayatımı değiştiren bir deneyime dönüştü. Sadece son 21 saniyesinden değil, bütün her şeyden zevk aldım.

Şimdi ise seks araları bile hiç olmadığı kadar erotik. “Eve hoş geldin” öpücüğünün bile benim için farklı bir anlamı var ve aniden yapılan dokunuşlar ve öpücükler
başka bir boyut kazandı. Artık daha çok seviştiğimiz için deneysel şeyler de yapıyoruz (tıpkı bilim insanları gibi) –en son deneyimiz endüstriyel müzik eşliğinde gözbağı ve kelepçeler içeriyordu. Tabii ki bütün bunlar birer seks manyağına dönüştüğümüz anlamına gelmiyor. Hala gitmek zorunda olduğumuz bir işimiz var. Sadece artık birbirimize daha yakınız. “Sanırım daha çok seviştiğimiz için seni daha çok seviyorum” diye şaka yapıyor. Bence her şakada bir gerçeklik payı vardır.

BENZER YAZILAR