Peri Bacalarında Uçmak

İYİ Kİ KOŞABİLİYORUM!

Uçarak Plato istasyonuna (77,4 km) ulaştım. Biraz portakal, peynir ve kola tüketip yola devam ettim. Hava soğumaya başlamıştı, arada yağmur serpiştiriyordu. Üşüyen ellerime eldiven ve kolluk taktım. Biraz sonra düzlüğe ve çok uzun bir inişe
geçtim. Yarışın çoğu arkamda kaldı, artık bitiş çizgisinin kokusunu alıyordum. Bir an kendimi özgür uçan bir kuş gibi hissettim ve gözlerim doldu. Diğer yanımsa “Sakin ol, daha gidecek birkaç saatlik yol var, kendine gel” dedi. Karlık istasyonuna (89,1 km) ulaştığımda artık hava iyice karardı. Alın fenerimi ve bafımı takıp, biraz çorba ve kola içtikten sonra yola devam ettim. Son bir uzun çıkış kalmıştı ve yarı maratondan biraz daha uzun bir mesafe beni bekliyordu. 95 km civarında inanılmaz sert, patikasız bir inişe ulaştım ve kendimi aşağıya kayarak attım. Finish’e yaklaşınca arkamdakilerin yetişecekleri paranoyasına kapıldım. Mustafapaşa istasyonuna (100,9 km) ulaştığımda sadece bir bardak kola içip devam ettim. Bir ara vadilerin içindeki
sulara girdim, soğuk tedavisi gibi geldi. Sadece 10 km kalmıştı. Hiçbir şey hissetmiyordum, bacaklarım beni götürüyordu.

Uzun saatler koşunca ve üstüne hırs eklenince, insan hayaller görebiliyor. Ben de arkama baktığımda alın fenerli iki kişi
gördüğümü sandım ve kendi kendime tartışmaya başladım: “Geçerlerse geçsinler, erkeklerle mi yarışacağım! Beni yakalarlarsa finish’e birlikte gitmeyi teklif edeyim.” Daha fazla hızlanmaya gücüm yoktu, ama bacaklarım kendiliğinden
hızlanmaya başladı. Bir an hırsımdan ağlamak istedim. Sonra sakinleştim ve fark ettim ki yetişen kimse yoktu (en yakın rakibimin 36 dakika önünde bitirdim). Rahatça şehre inip finish çizgisini geçtim. Çok mutluydum, tarif edilmez duygular yaşıyordum. Ertesi gün güneşli taze havayla sarhoş olup gökyüzüne baktığımda, derin bir nefes aldım ve ağlamaklı oldum. İyi ki ayaktaydım, iyi ki koşabiliyordum. Çok yorgundum ama içimde sönmeyen ateş gibi bir heyecan vardı. Rüya gibi yarış,
müthiş organizasyon ve her zamanki gibi olağanüstü Kapadokya! Şimdi bir hayalim var; kışın kar altındaki Kapadokya’yı
görmek. Bu da yakında gerçek olacak.

 

Yazı: Elena Polyakova

BENZER YAZILAR