SAĞLIK TAKINTIN MI VAR?

Zevkli bir atıştırmalık yedin ya da spora gitmedin diye yargılandığını hissettiğin oldu mu?

Belki de o mükemmeliyetçi şahıs sensin. Women’s Health, sağlık konusunda yapılan aşırılıkları inceledi. Hazır yemek yiyerek ve Mad Men seyrederek geçirdiğim haftaların sonunda, ajandamda “spora başla” yazan bölüme bir çentik attım. Ağır bir suçluluk duygusuyla, ayaklarımı sürüyerek de olsa en yakındaki yoga merkezine gittim. Beni incecik bir resepsiyonist karşıladı ve birkaç seanstan oluşan bir paketi almam konusunda ikna etti. Ardından kendimi tuhaf bir şekilde öne eğilmiş, önümdeki iki hafta boyunca 10 dersi nasıl tamamlayabileceğimi düşünürken buldum. Mantıken bana iyi geleceğini biliyordum. Hem belki iki hafta sonunda şu an acıdığı kadar canım acımayacaktı. Ben bunları düşünürken eğitmen zihnimden geçenleri okumuşçasına şunları söyledi: “Şu an hissettiğimiz acı, daha önce yaptığımız kötülüklerin bir göstergesi. Ayrıca yoganın en önemli özelliği vejetaryen beslenmektir; bu sayede başka canlılara zarar vermekten, acımasızlık ve adaletsizlikten uzaklaşmış oluruz.” O anda, biraz önce yediğim hindili sandviç yüzünden büyük bir günah işlediğim hissine kapıldım ve yediklerim mideme bir kaya gibi oturdu.

Yanımdaki yogi, eğitmenin dediklerine katılarak, “Aslında en iyisi çiğ beslenmektir” diye lafa karıştı. ‘İyi de neden?’ diye düşündüm. ‘Bitkileri öldürmüyoruz diye mi?’ Bir arkadaşımla vejetaryen restoranına gittiğimde yeterince azarlandığımı hissediyordum zaten. Arkadaşım son dönemde glüten ve şeker içermeyen bir diyet uygulamaya başlamıştı ve sürekli çamura benzeyen bitkisel şeyler içiyordu. O kendine salata sipariş etti, ben de vejetaryen burger ve peynir söyledim. Nasılsa tabağımın içinde et veya öldürülmüş sebze yoktu, masumdum. Arkadaşım birden “Glüten seni şişmanlatmıyor mu?” diye sordu. Gözlerini tabağıma dikmiş, eleştiren bir ifadeyle bakıyordu. Sözlerine, “Glüten yemeyi kesersen kendini çok daha hafif hissedebilirsin” diye devam etti. İçimden, ‘En azından spor yapıyorum’ diye düşünerek kendime biraz moral verdim. Ancak birkaç gün sonra iş arkadaşlarımdan birine övünerek yoga derslerine yeniden başladığımı söylediğimde cevabı “Sadece yogaya gitmekle iş bitmiyor ki,  ayrıca kardiyo egzersizleri de yapman lazım” oldu. Başka bir arkadaşa göre, kardiyo egzersizi dediğin çıplak ayakla koşmaktan ibaret olmalıydı! Geç anlamama rağmen, daha sonra baktığımda o an paçayı yine iyi kurtarmışım diye düşünüyorum. Başka bir gün ise erkek arkadaşlarımdan biri kahvaltıda beyaz ekmeğe yapılmış tost sipariş etmeye cesaret ettiğinde, kız arkadaşı araya girerek, “Moda ikonu Diana Vreeland, beyaz ekmek yiyen insanların hiçbir rüyası olmadığını söylüyor” deyiverdi. Genelde, sağlık konusunda kendini uzman sanan bütün bu insanlar sadece kendi bakış açılarına göre doğru olanı belirtmekle kalmaz, zaman zaman öyle bir propaganda yapar ki, bütün parçaların sökülüp çıkarılmış gibi bir ruh hâliyle baş başa kalıverirsin. Öyleyse doğru olan soru şu olsa gerek: Bu insanlar gerçekten seninle ilgileniyor mu? Klinik Psikoterapist Leslie Seppinni, “İnsanlar genelde kendisi hakkında hissettiği şeyleri başkalarına yansıtır. Eğer bir konuda zorluk yaşamışsa, başkalarının seçimiyle ilgili daha yargılayıcı olur, hatta zorba bir tavır içine girebilir. Örneğin geçenlerde eskiden obez olan bir hastam bana gelip fazla kilolu insanların onu nasıl hasta ettiğini anlattı. Bu tavrı, tekrar eski haline dönme korkusunun dışavurumuydu” diyor. New York Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden Psikiyatrist Irene S. Levine ise, “Sağlık üzerine nasihat vermeye meraklı birisi genelde katı görüşlere sahiptir.

Dünyayı kendi kafasındaki bazı mutlak gerçeklikler üzerinden tanımlar: Ona göre bir program ya tam uygulanır ya da uygulanmaz” diye açıklıyor. Özellikle tek derdi bebeğinin sağlığı olan hamile kadınlar, bu tarz kişiler için en uygun hedefler arasında yer alır. Örneğin normal miktarda kafein tüketmenin güvenli olduğunu gösteren araştırmalara rağmen, hamile bir kadın küçük bir fincan kahve ısmarladığında çeşitli eleştirel bakışlara maruz kalabilir, tabii eğer azarlanmadıysa. Kaldı ki, doğum yaptıktan sonra da pek rahatlayamaz. Yeni anne olmuş bir kadın bana, “Süpermarkette birkaç yabancı yanıma yaklaşıp bana neden hazır mama aldığımı sordu. Oysa ben tıbbi koşullarım nedeniyle emziremiyorum” diye dert yanmıştı. Başka bir anne de iş arkadaşından şöyle bir yorum almış: “Demek emzirmeyi bıraktın? Bu gerçekten çok kötü. Ben kızımı beş yaşına kadar emzirdim ve şu ana kadar nezle bile olmadı. Umarım senin bebeğin bu yüzden sürekli hastalanmaz.”Bu tarz “arkadaşça” yorumlardan sıkılıyorsan kendine sor: Hiç kahvesine tam yağlı süt istediği için veya salatasına limon ve zeytinyağı yerine rokfor eklediği için birini yargıladığın oldu mu? Cevabın evetse dert etme; bu huyundan kurtulabilirsin. Eğer sana yakın bir kişinin sağlığı hakkında gerçekten endişelerin yoksa iyi niyetli görüşlerini kendine saklamaya söz vermen yeterli. Bana sorarsan yoga eğitmenim bir konuda gerçekten haklıydı: Karma her zaman seni kendine getirecek bir yol bulmayı başarır.

Derleyen: Tuğçe Tekmen

BENZER YAZILAR