Sağlıklı beslenmek konusunda aklınıza takılan tüm sorular ve yanıtlarını hazırladığımız haberde görebilirsiniz.
Lafı dolandırmadan söyleyin: Hangi kötü alışkanlığımdan tamamen vazgeçmeliyim?
C: Kesinlikle gıda ile ilişkili şeylerden bahsediyoruz, değil mi?
Hmm… Evet diyelim. Yoksa konu tamamen başka bir yere gidecek.
O halde, alerjiniz, inatçı bir tıbbi rahatsızlığınız olmadığı takdirde veya yasaklayıcı bir dini doktrine uymuyorsanız kesmeniz gereken özel bir şey yok.
Yani, hiçbir şey mi?
Hiçbir şey. Aslında, bu tarz bir müdahaleye karşı dikkatli yaklaşırız. Besinlerle sağlıklı bir ilişki sürdürebilmeniz için beslenme düzeninizde çeşitlilik ve esneklik oldukça önemlidir. Daha geçerli bir şekilde, belirli gıdaları elemek onlara karşı toleransınızı düşürebilir; beslenmeye dair son düşüncelerin rüzgârı farklı yöne estiğinde ise beslenme programınıza onları geri kazandırmanız zorlaşır.
Bu süt ürünlerine geri dönmem gerektiği anlamına mı geliyor? Hala dolabımdaki yulaf sütünün üçte ikisi duruyor.
İnek sütünün genel olarak ekstra vitamin ve minerallerle güçlendirilmiş olan bitkisel sütlerden besinsel anlamda daha yoğun olduğu konusunda tartışabilirsiniz. Ancak sonuç olarak birbirlerinden farklılar, kendi kalori değerleri ve makro dengeleri var. Bu durum, başka ne yediğinize ve hangi besin değerlerinizin eksik olduğuna bağlı.
O zaman süt ürünlerine ihtiyacım yok ama istemezsem onlardan vazgeçmem gerekmiyor, değil mi?
Kesinlikle. Kalsiyum kaynağı olarak tercih edebileceğiniz diğer yollar var: Yeşil yapraklı sebzeler, kabuklu yemişler ve soya da işe yarıyor. Bu durumda, hayvansal ürünlerden kaçınmaya dair çevresel ve etik tartışmalar daha ikna edici olabilir.
Evet, o Netflix belgeselini izledim. Ancak ekolojik faydaları bir yana, veganlık benim için daha iyi mi? Yoksa karnabahar satmak için yapılan bir pazarlama stratejisinden mi ibaret?
Burada açık konuşalım: Burbonlu bisküviler de vegandır. Vegan “sosisler” yapan firmalar var. Hayvansal ürünlerden sıyrılmak öğünlerinizi otomatik olarak daha sağlıklı kılmıyor. Çıkarılanları değil, katkı maddelerini düşünün: Daha fazla sebze ve baklagiller ya da fasulyeler tüketin. İspanya’daki Navarra Üniversitesinde yapılan 10 yıllık bir çalışmada, daha çok bitkisel bazlı beslenen ve eti azaltan -günde yaklaşık 140 grama kadar düşüren- hepçillerin, daha etçil iştaha sahip kişilere kıyasla obezite risklerini yarıya indirdikleri görüldü. İkisinden biri olmak zorundasınız gibi bir durum yok.
Peki protein?
Ne olmuş ona?
Daha fazlasına ihtiyacım var, değil mi? Her şeye takviye olarak eklenmesinin sebebi de bu olmalı.
Sormak aklınıza geldiğine göre büyük ihtimalle iyi gidiyorsunuzdur. Protein ihtiyaçlarımız etkinlik seviyelerimize ve vücut hedeflerimize göre değişiklik gösterir ancak çoğu erkek, ağırlığının her bir kilogramı için bir veya iki gram civarında proteine ihtiyaç duyar.
Bu kaç litre protein shake yapıyor?
Bunun tamamını protein shake’lerden almanızı önermeyiz. Kabaca konuşursak, 85 kilogramlık bir erkek için günde yaklaşık altı protein bar’a ihtiyaç duyarsınız. Daha dengeli bir menü için ise bir çift balık fileto, beş yumurta, bir blok tofu ve bir porsiyon pirinç yeterlidir. Ancak yediğiniz her şeyde, sebzelerde dahi protein bulabilirsiniz.
Tam yağlı mı, yağsız mı?
Yakın zamanda yapılan araştırmalar tüm hayvansal yağların kötü olmadığını ileri sürüyor. Teksas Üniversitesi Health Science Center’dan 22 yıllık bir çalışma, süt ürünleri yağlarını daha düşük kalp hastalığı ve felç riskiyle ilişkilendirdi.
Hangi yağ daha iyi?
Tekli doymamış yağlar (zeytin, kolza, avokado) sos olarak iyidir. Doymuş yağlar (Hindistan cevizi) yüksek sıcaklıklarda pişirirken daha stabildir. Çoklu doymamış yağlardan (ayçiçek, kanola) kaçınmanız en iyisi olacaktır.
Durun, pirinç mi? Kinoa mı demek istediniz? Bol proteine sahip olan kinoa değil miydi?
Kinoa iyi bir esansiyel aminoasit kaynağı ve iyi bir vitamin ve mineral çeşitliliği sunuyor. Ancak birçok diğer tam tahıllar ve tohumlar da öyle. Tabii ki bunu tüketin ancak onun daha üstün olduğu varsayımına kapılarak kendinizi kısıtlamayın.
O halde bu gerçek bir süper gıda değil mi?
Süper gıdalar için belirlenmiş kriterler bulunmuyor. Antioksidan konsantreleri sayılarak kategorilere alınamazlar.
Muhtemelen sağlık sitelerindeki görünme sıklıklarının da bir etkisi yok.
Aynen öyle. Rastgele “süper” statüsü kazanan çok sayıda gıda, konu besin değeri yoğunluğu olduğunda bizim için oldukça iyi -yaban mersinleri, yeşil yapraklı sebzeler, somon- ancak özel güçlere sahip değiller.
Hindistan cevizi yağı bile mi?
Hayır. Aslında, aşırı kullanımı “kötü” kolesterol seviyelerinizi yükseltebilir.
Peki ya toz kömür?
Ondan uzak durmayı tercih ederiz.
Bu durumda sağlıklı gıda reyonlarında gerçekten almaya değer bir şey var mı?
Bütçeniz izin verdiği takdirde, çoğunlukla daha yüksek antioksidan içeren organik sebzeleri ve daha iyi sağlıklı yağ asidi oranına sahip organik etleri tercih etmenin sizin için besinsel faydaları çoktur. Sadece etiketi ile oynanmış abur cuburlar sizi kandırmasın: Sağlıklı besin reyonundaki cipsler de sonuçta cipstir.
Ben kıvırcık lahanamı shake’lerime karıştırıyorum. Bu iyi olmalı çünkü Joe Rogan da böyle yapıyor.
Shake’ler ve sebze suları beslenme planınıza daha fazla meyve ve sebze katmak için kolay bir yol sunar ancak hızlı emilen kaloriler ve karbonhidratlar içeren çok konsantre bir kaynak da olabilirler. Hedeflerinize bağlı olarak bu iyi ya da oldukça kötü bir şey olabilir.
Peki ya kilo vermek istiyorsam?
Shake’lerinizin doyurucu lifler ve proteinler içerdiğinden emin olun ve onları hafif öğünler olarak görün, içecekler değil. Her zamanki kahvaltınızın yanında muzlu milkshake ayarında bir shake içmek, sizi kalori aşımına götürebilir.
Ama ben hiç şeker eklemiyorum. Shake’imi organik hurma şurubuyla tatlandırıyorum.
Organlarınıza sorarsanız o da şeker sayılır.
Ama meyveden yapılmış.
Bu mantıkla, şeker kamışının sadece Güneydoğu Asya’dan bir ot olduğunu iddia edebilirdiniz. Manuka balı, akçaağaç şurubu, Hindistan cevizi şekeri ve bunlar gibi tatlandırıcılar birkaç ekstra besin değeri sunabilir ancak bu düşük bir miktarla kalır.
Tabii ki yapay tatlandırıcılardan üstünler. Onların kansere yol açtığını duydum.
Gerçekte, yapay tatlandırıcıların sağlığımız üzerindeki etkileriyle ilgili araştırmalar çok sınırlı.
Bekleyin, bu kulağa kaygı verici geliyor. Kanser konusunda şaka yapıyordum, biliyorsunuz.
Bu uykularınızı kaçırmasın. Hayvanlar üzerinde yapılan bazı çalışmalarda, kimyasal tatlandırıcılar ile belirli kanser türlerinin gelişimi arasında bir bağlantı olduğu görüldü, gördüğünüz başlıkların nedeni de bu. Ancak bu etkiyi yaratmak için uygulanan doz insanların tükettiğinin çok ötesinde. Bize güvenin: Kimse o kadar diyet kola içmez. Bu nedenle, bize kalırsa tatlandırıcıları sınırlandırırız, güncel araştırmalar normal miktarlardaki alımın büyük bir sorun yaratma ihtimali olmadığını ileri sürüyor.
Peki, hangi gıdalar bende kansere yol açar?
Bunu o şekilde düşünmemeye çalışın. Evet, bazı araştırmalar belirli gıdaları artan riskle ilişkilendirdi ancak bu rakamlar sıklıkla şok değeri kazanmak için medya tarafından manipüle ediliyor veya abartılıyor. Unutmayın: Korelasyon nedensellik belirtmez.
Yani hala kırmızı et yiyebilirim, değil mi?
İsterseniz, evet.
İstediğim kadar çok biftek ve sosis de mi?
Durun. Kırmızı etin aşırı tüketimi kolon kanseriyle ilişkilendirildi, bu nedenle kırmızı eti haftada iki öğünle sınırlamak (bu, NHS kılavuzlarına da uygundur) en iyisi olacaktır. Füme veya salamuraları da mümkün olduğunca daha çok sınırlamak gerekir.
Tuz kötü olduğu için mi?
Bu sandığınız kadar tuzla ilgili değil. Aslında, en güncel kanıtlar, ölçülü tuz alımının sağlıklı kan basıncı okumalarına sahip insanlar için zarar verici olmayabileceğini ileri sürüyor. Bağlantı, muhtemelen daha çok kırmızı etin içindeki kimyasallardan ve nitrit katkı maddelerinden kaynaklanıyor. Ancak kansere yakalanma ihtimalinizin üzerinde rolü olan birçok diğer faktör var, örneğin yetersiz lif ve omega-3 yağları alımı. Kırmızı et bu konuda yalnız değil, kalp hastalıklarıyla ilişkisi konusunda da bu geçerli. Kırmızı et yapbozun bir parçası.
Nitrit nedir?
Nitratlar ve nitritler katkı maddeleridir: İşlenmiş etlerde görebileceğiniz parlak pembe renk tonunun sebebi bunlardır. Kırmızı etteki doğal bileşenler ile etkileşime girdiklerinde zararlı kimyasallar oluştururlar. Bu nedenle, nitrit içerikli ürünleri haftalık bir ödül gibi görün.
Yine de bu “Etobur diyeti” listemden atıyor. Ancak herkesin konuştuğu ketojenik diyet hakkında ne düşünüyorsunuz? Nasıl işliyor?
Temel olarak, vücudunuzun tercih ettiği yakıt olan glukoz depolarını boşaltıyorsunuz, onun yerine daha çok yağ tüketiyorsunuz. Bu, vücudunuzu oruç tutmanın etkilerini taklit eden, ketozis olarak adlandırılan bir duruma sokuyor. Ancak yeni sayılmaz: 1920’lere, doktorların epilepsi hastalarının nöbetlerini yönetmek için ilk olarak geliştirdiği zamanlara dayanıyor. Yine de keto hala en iyi seçici tedavisel diyet olarak kabul ediliyor.
Hayır, bekleyin. Başka bir şey düşünüyor olmalısınız. Ben tüm o ünlülerin fit olmak için uyguladığından bahsediyorum. UFC’deki adamlar ve belki bir Kardashian’ın da bunu uyguladığını duymuştum.
Aynı şeyden bahsediyoruz. Vücudunuz glukozsuz kaldığında, kendi yağını enerji olarak yakmaya başlar. Bu yolla, ketojenik diyet genellikle hızlı kilo kaybına yol açar. Ancak sürdürmesi çok zordur ve meyve, sebze ve baklagiller alımınızı sınırladığınız için yeterli lif, vitamin ve mineral aldığınızdan emin olmak zordur. Protein açısından da eksik kalabilir ve bu da zorlu antrenmanlar yapıyorsanız kas onarımınızı olumsuz etkileyebilir.
Geçen gün ketojenik ekmek tarifi gördüm. O nedir?
En ufak bir fikrimiz yok.
Sanırım kabuklu yemişlerden yapılmıştı. Konusu açılmışken, ekmek hala kötü olarak mı görülüyor? Ketojenik olanlar değil, gerçek ekmeği soruyorum.
Yine, bu bağlama göre değişir. Hızlıca yükleme yapmanız gerekiyorsa -örneğin yoğun egzersiz sonrası veya uzun yürüyüşün yarısında- “glisemik yük” olarak bilinen özellikleriyle, kan glukoz seviyelerinizde daha hızlı etki gösteren gıdalar tercih etmek tartışma konusu olabilir. Ekmek, buna çare olabilir. Ancak genel olarak konuşursak ne yararlı ne de özel olarak zararlı diyebiliriz. Yediğiniz hiçbir şeyin kendi başına değerlendirilemeyeceğini unutmayın. O iki dilimi sağlıklı proteinler ve yağlardan oluşan bir ilaveyle eşleştirmek, glukozun salınımını yavaşlatacaktır ve enerjinizi sabit tutacaktır. Patso yemek tam tersine yol açar.
Fakat patsom tam tahıllı ekmekten ve tatlı patates kızartmasından yapıldıysa ne olur? Onlar sağlıklı karbonhidratlar değil miydi?
Tatlı patateslerin besin değeri oldukça yoğun ancak kızartıldıklarında bu oran düşüyor. Tam tahıllı ekmeğin kan glukozunuzda daha nazik bir etkisi olacaktır. Fakat bu tamamen diyetinizin kalanındaki yerlerine bağlı. İyi karbonhidratlar bile büyük porsiyonlarla veya başka gıdalar olmadan tüketildiğinde enerji düşüşlerine yol açabilir.
Öğle yemeği sonrasında yorgun hissetmemin sebebi bu mu?
Belki de, karbonhidratlar hepimizi aynı şekilde etkilemiyor. Örneğin sandviçinizi arkadaşınızla paylaşmayı deneyebilirsiniz.
Asla!
Burada varsayım olarak konuşuyoruz. Varmak istediğimiz nokta, her biriniz aynı sandviçin yarısını yerseniz kan şekerinizi çok farklı şekillerde etkilemesi. Bu, vücut kompozisyonunuz, yakın zamandaki egzersiz alışkanlıklarınız, mide bakterileriniz ve hatta genetiğinizden kaynaklanabilir. Bu bazen “karbonhidrat intoleransı” olarak adlandırılır.
Glüten hala kötü mü?
“Çölyak olmayan glüten hassasiyeti” diye bir şey var. Bu nedenle ona kötü tepki verdiğinizi görürseniz bırakmak için bir sebebiniz olabilir. Ancak bu hastalık çok yaygın değil, o yüzden doğrudan sonuca atlamanızı tavsiye etmiyoruz.
Bununla ilgili bir problemim yok. Bir sorun varsa o da karbonhidrat alışkanlığıma fazla tolerans gösteriyor olmamdır.
Bakın, karbonhidratlar iyidir fakat hepimiz farklı miktarlarla gelişim sağlarız. Bu nedenle vücudunuzun sinyallerine dikkat edin. Çoğunlukla düşük glisemik yüklü karbonhidratlarla birlikte protein yönünden zengin gıdalar seçiyorsanız ve bunların çoğunluğunu antrenman saatleri civarında veya özel olarak aktif olduğunuz günlerde tüketiyorsanız, muhtemelen çok doğru bir şey yapıyorsunuz.
Tüm bunlar kulağa fazla basit geliyor.
Gerçek sıklıkla böyledir.
Yine de hala biraz kilo vermek istiyorum. Karbonhidratları kesmeyeceksem aralıklı oruç hakkında ne düşünüyorsunuz?
Orucun sağlık üzerinde önemli bir rol oynadığını ileri süren birçok kanıt var. İyi işlev gösteren vücudun birkaç saatten daha uzun süre nispeten kolaylıkla gıda almadan idare edebilmesi gerekir. Ancak bu, pratik yapmadığımızda hızlıca kaybettiğimiz bir yetenek. Denemek istiyorsanız yavaşça azaltmanızı öneririz. Öğünler arasındaki boşlukları aşamalı olarak artırın, akşam yemeğini daha erken ve kahvaltıyı daha geç yiyin. Her zaman kolay olmaz ancak hasta ve aşırı halsiz hissettirmemelidir.
Oruç tutmak detokstan daha mı iyi?
“Detoksu” nasıl tanımlıyorsunuz?
Et, alkol, şeker benzeri ürünler yok. Akşam yemeği için çiğ sebzeler.
İşlenmiş gıdaları ve alkolü azaltmanın faydalarını her zaman göreceksiniz, özellikle de bitkisel gıda yoğunluklu, yüksek lifli besin alımınızı artırıyorsanız. Bu sadece sağduyudur. Ancak eski alışkanlıklarınıza döndüğünüzde bu faydalar da geri gider.
Fakat vücudumu daha az asidik yapması gerekmez mi? Gerçi bunun ne anlama geldiğinden hiçbir zaman tam olarak emin olamadım.
Teoriye göre, et, rafine şeker, süt ürünleri ve kafein gibi belirli yiyecekler vücudunuzun asit üretmesine yol açıyor. Görünürde bu, çoğunlukla meyveler ve sebzelerde gördüğümüz gibi, daha fazla alkalin gıda tüketilerek kolayca etkisiz hale getirilebilir.
Vücudum toksik mi?
Süt ürünleri, tahıllar ve et “toksinler” değildir. Sadece yiyeceklerdir. Karaciğeriniz vücudunuzdan çoğu kötü şeyi atmak konusunda çok iyi iş çıkarıyor ve 24 saat boyunca laksatif çay ile hayatta kalmak işi daha hızlı halletmeyecek.
Bunun yerine onları mikrodalgada pişirebilir miyim?
Bazı araştırmalar mikrodalganın besin değerlerini tükettiğini ileri sürerken bazıları buna katılmıyor. Ancak en iyisi onları haşlamak.
İşe yarar mı?
Reklamının yapıldığı kadar değil, hayır. Diyetin faydalarının çoğu, kanınızın pH’ını etkileyeceği fikri üzerinden pazarlanıyor ancak kan pH’ı sıkı bir şekilde düzenlenir ve yediklerimizden minimum oranda etkilenir. Göreceğiniz tüm faydalar, tahmin edeceğiniz gibi sebze alımınızdaki artıştan kaynaklanır.
O halde çiğ sebzeler hala sorularımızın cevabı, değil mi?
Tüm sebzelerinizi çiğ yemeniz için hiçbir gerçek sebep yok. Bazı gıdaları pişirmek besin değerlerinin “kilidini açarak” (havuç ve domateste olduğu gibi) şişkinliği azaltabilir (brokoli ve diğer yeşil yapraklı sebzeler). Bu yüzden, pişmiş ve çiğ sebzelerden oluşan bir karışım öneririz. Zeytinyağı veya çok az serpilecek eritilmiş tereyağı formunda yağ eklemek de belirli vitaminlerin emilimini iyileştirebilir. Sossuz bir marul ve salatalık tabağının besin değeri çok düşüktür. Çoğunluğu sudan oluşur. Sağlığınız için tüm sunduğu, düşük kalori sayısıdır.
Kalorileri saymalı mıyım? Tüm bu konsept biraz modası geçmiş geliyor. Daha iyi bir sistem yok mu?
Kalori açığını korumak -aldığınızdan daha çok kalori yakmak- hala kilonuzu ve vücut kompozisyonunuzu yönetmek için iyi bir temeldir ancak bilimsel olarak eksiksiz değildir. Örneğin, 100 kcal proteini yakmak için kullanacağınız enerji 100 kcal karbonhidrat için kullanacağınızdan daha fazladır. Bu nedenle vücudunuzdaki net yararları eşit olmaz. Fakat konsept genel olarak geçerlidir, evet.
Negatif kalorili gıdalar hakkında ne düşünüyorsunuz?
Bazı gıdaları sindirirken gıdadan alacağınız kaloriden daha çok kalori yaktığınız teorisinden bahsettiğinizi varsayıyorum. Ne yazık ki bu bir efsane. Bir kereviz sapı bile çiğnerken harcadığınızdan daha çok kalori sunacaktır, tabii son derece tuhaf beslenme alışkanlıklarınız yoksa. Siz sapı humus kaşığı olarak kullanmaya devam edin.
Peki yeşil çay? Kalori yakar, değil mi?
Zar zor. Tabii farmakolojik dozlarda tüketmediğinizi varsayarsak…
Bu durumda, kahveye devam edeceğim. Hala kahve içebilirim, değil mi? Bugünlerde neyin iyi neyin kötü olarak görüldüğünü hatırlamak zor.
Ne kadar içiyorsunuz?
Günde iki bardak. Tamam, akşamdan kalmaysam veya pazartesi günüyse belki üç ya da dört.
Hepimiz kafeini farklı oranlarda metabolize ederiz. Kafeini oldukça yavaş metabolize edenlerin kalp çarpıntısı, uykululuk ve anksiyete gibi sorunlar yaşama ihtimali daha yüksektir. Bu tanıdık geliyorsa kafein alımınızı kontrol altında tutmak isteyebilirsiniz. Ancak çoğu insan için günde dört bardak kahve daha düşük diyabet, depresyon ve karaciğer hasarı riskiyle ilişkilendirildi. İçtiğiniz bardaklar dört shot’lı büyük bardaklar olmadığı sürece, büyük olasılıkla kendinize iyilik yapıyorsunuz.
O halde içine zerdeçal şurubu gibi şeyler koymama gerek yok, değil mi?
Kesinlikle yok.
Son sorum ve bu büyük bir soru: Hala alkol alabilirim, değil mi?
Alabilirsiniz ancak haftalık 14 birimlik sınır içinde kalmanızı söylesek bizi dinler misiniz?
Hmm… Tabii ki dinlemek isterdim…
O halde şunu düşünün: Her hafta art arda iki gün alkolden uzak durun, asla yüksek alkollü ürünleri tek başına içmeyin, şekerli karışımlar kullanmaktan kaçının ve her zaman, her zaman düzgün bir akşam yemeği yiyin. En azından bu son öneri mideniz için çok zor olmamalı.