SİNİRDEN KÖPÜRDÜN MÜ?

O zaman bir aferini hakettin! Çünkü surat asarken, arıza çıkarırken, kaynama noktasına gelip aniden patlarken bile kendine fayda sağlıyorsun…
Kendimi hiçbir zaman sinirli bir tip olarak görmemiştim. Duvarlara yumruk atıp çanak çömlek kırmam. Kimsenin sesini yükseltmeye cesaret edemediği disiplinli bir ortamda büyüdüm. Annemle babamın da bağıra çağıra kavga ettiğine hiç şahit olmadım, ikisi de sakin yaratılışlı insanlar. Ortağının seçtiği ofis eşyalarından nefret edip ikinci kattan aşağı sandalyeler fırlatan o iş kadını gibi hayal edemiyorum kendimi. Ya da alışveriş merkezinde görüntüsü alınmasından ötürü gazetecilere milletin gözü önünde ayar veren o sunucuya ne demeli? Gazetecilerden biri de o kadar sinirlenmiş ki, yarısı yenmiş dürüm döneri bizimkine fırlatmış. Ne büyük bir utanç ve aşağılanma! Yakın arkadaşım Arzu’nun saman alevi doğası da, yakın zamana kadar, yoktu bende. Geçen yaz Alaçatı’da kocasının suratına bir kadeh şarap fırlatmıştı. Kendisine bunu birkaç ay sonra hatırlattığımda “Ne zaman?” diye sordu, belli ki bu gayet sık yaşanan bir sahneydi…Sinirden köpürüp bağıra çağıra histeri krizine girmiyorum ama günlük hayatta karşılaşılan ufak tefek şeylere kolayca sinir olabiliyorum. Mesela spor salonunda yüksek sesle telefonda konuşan bir kadın ya da check-in ve pasaport kontrol kuyruğunda 45 dakikadan fazla beklemişken, geç gelip güvenlik kapısından aceleyle geçirilen insanlar; işte böyle şeyler beni resmen çıldırtıyor…

İmkânsız derecede narsist bir megalomanyakla üç koca sene boyunca ilişki yaşadım. Ben böyle sabırlı olmasaydım, ilişki bu kadar uzamazdı. En sonunda adamın sesine bile katlanamadığımı anlayınca, ilişkiyi aniden noktalamak zorunda kaldım.

Sinirlenme duygusu üstüne yapılan araştırmalar bize çok şey öğretebilir. İçine attığın sürekli bir kızgınlık hâli, sana fiziksel ve psikolojik zarar verir. Beyin kızgınlık sinyallerini alıp, uygun reaksiyon göstermeyi reddederse, daha sağlam ilişkiler kurup kendini daha iyi hissetme şansını kaybedersin. Yani kızgınlık, insan için hem iyi hem de kötü bir şey olabilir.

Kırmızı alarm!
Önce kötü haberi verelim: Bundan 30 sene evvel, bilim adamları, inatçı, hırslı ve sabırsız insanların kalpten gitme riskinin diğerlerinden daha yüksek olduğunu söylüyordu. Sonradan yapılan araştırmalar bunun pek de doğru olmadığını gösterdi. Bu tip insanların sadece bazılarında kalp rahatsızlığı görüldü. Başarı arzusu ve ihtiras risk faktörü değil ama asabiyet ve hırçınlık kalp krizine davetiye çıkarıyor. Birbiri ardına yapılan sayısız araştırma kızgınlığın, migren, depresyon, beslenme bozukluğu, düzensiz uyku, seks sırasında ağrı gibi birçok rahatsızlığa sebep olduğunu gösterdi. Miami Üniversitesi’nde yapılan bir araştırma, sinirli bir hamilelik dönemi geçiren kadınların çocuklarının, diğerlerine göre daha az zeki olduğunu ve uyku düzeninin daha bozuk oluğunu ortaya çıkardı. Fazla sinir, seni dişçinin koltuğuna kadar bile götürebilir: Amerikan Diş Sağlığı Derneği’nin bir araştırması, sinirleri düzenli olarak bozulan hastaların diş eti hastalığından rahatsız olma riskinin diğerlerine göre yüzde 43 daha fazla olduğunu söylüyor.

Şimdi de iyi haberler: Doğru yönlendirilen sinir nöbetleri, daha sağlam ilişkiler, daha başarılı bir kariyer ve hayatta genel anlamda daha fazla tatmin getirebilir. Psikolog Deborah Cox-Hulgus ve Psikoterapist Karin H. Bruckner ile beraber The Anger Project’i yöneten Teksas Üniversitesi’nden Psikolog Sally D. Stabb için, sinir nöbetlerinin pozitif etkileri çok büyük önem taşıyor. Bu grup, yedi senelik uzun araştırmalardan sonra, kadınların kızgınlığı nasıl kontrol edip yönlendirdiklerine dair enteresan bulgular saptamış. Kısa bir özet yapmak gerekirse: Kadınlar kızgınlık hissini bastırıyor, içten içe kendini yiyor, patrona sinirlenen bir kadın çocuklarına bağırıp çağırıyor, derin derin nefes alırken gözler çakmak çakmak oluyor, ters cevaplar veriyor, başkası hakkında zararlı dedikodu üretiyor ya da türlü pasif agresif davranışlar sergiliyor.

Araştırma, birçok kadının sinirini doğru yönlendirerek daha çok olgulaştığını ve bu kötü deneyimden ilham alarak geleceğe güvenle baktığını da ortaya çıkardı. Böylece “pozitif kızgınlık” diye yepyeni bir konsept bulan araştırmacılar, The Anger Advantage isminde bir kitap yayımlamış. Doktor Stabb, kızgınlık hissinin, haksızlık, ihanet ve aşağılanmaya karşı doğal bir reaksiyon olduğunu ve insan ilişkilerindeki sınırlarda belirleyici görev üstlendiğini düşünüyor. Yani kızgınlık hissi, bireye kişilik kazandırıyor.

Sürekli sinir harbi yaşayan insanlar bile kızgınlığın pozitif yanlarını görüyor. Getting Control of Your Anger kitabının yazarı, New York Prysbyterian Hastanesi’nde Psikolog Robert Allan, kalp rahatsızlığı çeken hastalarına stresle mücadele etme teknikleri öğretiyormuş. Birdenbire hiddetlenen bir kalp hastasının kalpten gitme riski oldukça fazladır. Doktor Allan da kızgınlığın çok güçlü ve önemli bir duygu, mükemmel bir araç olduğu konusunda hemfikir: “Eğer atalarımız çaydan alınan vergilere sinirlenip baş kaldırmasaydı, şu anda yoğun bir İngiliz aksanıyla konuşuyor olurduk…” diyerek patriotça bir yaklaşım sergiliyor.

İğnelemeyi kes!
Birkaç milenyum daha var olmayı hedefleyen insanoğlu, kendi saadetini tehdit eden herhangi bir olay karşısında canavar kesiliyor. Aynı acı ve korku hislerinde olduğu gibi, kızgınlık hissi de bir şeylerin yolunda gitmediği sinyalini vererek “kaç ya da savaş” tepkisini veriyor. Beyindeki birtakım biyokimyasal değişimler sayesinde ya durumla cesurca yüzleşiyor ya da arkana bile bakmadan kaçıyorsun oradan. Stresli durumlarda salgılanan adrenalin ve kortizol hormonları, dolaşım sistemine karışıyor. Soluma ve nabız atışı hızlanıyor. Mide ve bağırsaklardan uzaklaşan kan, büyük kas gruplarına doğru hücum ediyor, sindirim sistemi de yavaşlıyor. Doktor Allan, “kaç ya da savaş” durumuna gönderme yaparak, “Yakında av olacak biri öğle yemeğini sindirmeyi düşünür mü?” diyor.

Tabii artık dev memeliler tarafından kovalanmıyoruz. Tennessee Üniversitesi’nde kızgınlık duygusunu araştıran Doktor Sandra Thomas, günümüzde kadınların manevi saldırı karşısında sinirlendiğini belirtiyor, özellikle de bu saldırı anne, baba, arkadaş, sevgili, koca ya da kardeş tarafından yapıldıysa. Bu çeşit kızgınlık, yaralanmış bir yüreğin acısını yansıtıyor. Doktor Allan, kızgınlık hissini iki farklı kategoriye ayırıyor. Birey kendisine haksızlık ve saygısızlık yapıldığını hissedince ya da hanesine zorla tecavüz edilince kızıyor.

Haneye tecavüz oldukça geçerli bir sinirlenme sebebi, halka açık yerlerde gereğinden fazla yer işgal eden insanlar da aynen öyle. Geçen gün süpermarkete gittiğimde, iki otomobilin sığabileceği bir park yerine bırakılmış Land Rover jipi görünce deli oldum! İçeride ise makarna raflarının orada, koridorun tam ortasına bırakılmış alışveriş arabasını görünce nevrim döndü, sahibi telefonda lak lak ediyordu ve arabayı öylece bırakmıştı. Eve dönerken ise, köpeğini gezdiren bir kadının tüm kaldırımı işgal ettiğine şahit oldum. Şimdi, How To Reduce Workplace Conflict and Stress kitabının yazarı Anna Maravelas’ın “aptallığın peşinden koşmak” dediği şeyi yapıyorum. Köpekli kadına yaklaşırken, köpeğin tasmasını çekip gülümsüyor, ben orada hızla atan bir nabız ve ahmak kafamla kalakalıyorum…

Bu günlerde çabuk sinirlendiğimi kabul ediyorum. Ve bunlar genelde sinir nöbeti şeklinde oluyor, saman alevi gibi yanıp sönüyor. Doktor Allan bazı insanların sinir nöbetlerine bağımlılığı olduğunu düşünüyor. Kentucky Üniversitesi’nde bir araştırma yürüten psikologlar, bir grup gönüllüye bir dizi harf göstererek, tek başına duran harfleri kelimelerden ayırmalarını istemiş. Ardından gönüllüler kızgınlık seviyesini ölçen bir test yapmış. Kızgınlık seviyesi yüksek olanlar, “sinirli”, “üzgün”, “saldırgan” kelimelerini daha çabuk fark ederken, “ayakkabı”, “iskele” gibi nesne isimlerini ve “neşe”, “sevinç” gibi mutluluk ifade eden kelimeleri görmemiş bile. Bu ne anlama geliyor? Günlük hayatta iğneleyici şakaları çok fazla önemseyen insanlar, kendilerine olan kötü şeyleri farkedip iyilikleri umusamıyor bile… Mesela o akşam yemeğinde kızkardeşin seni “Yönetim kurulu toplantısında biraz fazla heyecanlandın galiba?” diyerek sinir edince, arkadan gelen “Ama hakkını o kadar iyi savundun ki herkes sana hak verdi!” cümlesini de dinlemeyi ihmal etme!

Bazen kızgınlık kişiyi rahatlatabilir de. Doktor Allan, kızgın bir bireyin kendisini karşıdaki insandan daha üstün bir platforma koyduğunu ve o sırada hakkını savunan bireyin özgüvenle dolduğunu düşünüyor. Sen o sırada “asla evli bir adamla ilişkiye girmeyeceğini!” ya da “ödünç aldığın bir şeyi muhakkak iade edeceğini!” savunuyorsun… Kendini hassas hisseden birey kızgınlık duygusunu adeta bir kalkan gibi kullanabiliyor. Kendine acıma ve savunmasızlık hissi fazla korkutucu gelince, kişi ister istemez hırs ve hiddetin arkasına saklanıyor. O sırada alttan almaya devam edersen daha çok incineceğinden korkuyorsun. Karşındakini bir şekilde bastırıp korkutmak, kendini korumaya almak istiyorsun.

Kim kızmış?
İşte burada enteresan bir ikilem var: Kızgın bir kadın hemen bağırıp çağırmak yerine üzüntüsünü içine atıp kendini yiyor. Kızgınlığı kontrol etme üzerine seminerler veren Doktor Thomas, kızdıkları her an bomba gibi patlayan kadınlarla pek karşılaşmadığını söylüyor: “Çoğu sinirini bastırmanın, içine atmanın erdem olduğunu düşünerek büyümüş.” Düdüklü tencere gibi ısıyı içeride hapseden bir mekanizma gibi işleyen kadın, en sonunda ince bir çığlık koyveriyor. Kadınlar güçlü duyguları çığlık çığlığa lanse etmekten kaçınıyor ama bu sadece daha derin üzüntülere ve gözyaşına sebep verir.

Doktor Thomas’ın seminerlerinin birinde çok meşgul bir anne varmış. Haftada iki gün sabah saat  08.00’de ofiste olması gerekiyormuş ve o günlerde kocasının çocukları yuvaya götürmesini istiyormuş. Doktor Thomas, kadının bu basit isteği kocasına söylemek için uzun provalar yaptığını anlattı. Sonuçta ne mi olmuş? Adam hemen tamam deyip kabul etmiş. Kadının iş, güç yüzünden ne kadar stresli olduğunu ve yardım etmediği için kendisini suçladığını bilmiyormuş bile…

Kızgınlıkla baş etmenin en sağlıksız yolu, içine atmak. En yakınlarımızın bizi çok iyi anladığını ve zihnimizden geçenleri okuduğunu düşünüyoruz ama aslında Starbucks çalışanları bile bunu daha iyi anlıyor. Virginia Üniversitesi’nde bir grup gönüllüye yakınlarının ve tanıdıklarının kızgın olduğu videolar gösterilmiş. Gönüllüler tanıdıklarının kızgın yüzlerini daha çabuk fark etmiş, yakınların asık suratları ise hiç anlaşılmamış. Neden mi? Araştırmacılar, sevdiğimiz insanların en iyi hallerini görmek istediğimizi söylüyor. Bu güzel bir şey ama yine de çıldırtıcı.

Kızgınlığını pozitif olarak yönlendirebilmek için, Doktor Stabb’ın deyimiyle “kızgınlık bilinci” kazanmalısın, yani kızgınlığın köküne inmelisin. Kızgınlık sinyallerini tanımak lazım. Anahtarları odanın diğer tarafına mı fırlatmak istiyorsun? Kapıları camları aşağı mı indirmek istiyorsun? O zaman derin bir nefes al. Bir arkadaş toplantısında okuduğun tek şeyin dedikodu dergileri olduğunu yumurtlayan bir arkadaşına mı sinirlendin? Bu tip iğnelemelerle seni aşağı mı çekmeye çalışıyor? Sinirini dikkate almaya başladığında arkadaşına güzel bir ayar verebilir, sıkıldığın işi terk edebilir ya da erkek arkadaşını terk edecek gücü kendinde bulabilirsin.

36 yaşındaki Dergi Editörü Merve, erkek arkadaşı tarafından sürekli hayal kırıklığına uğratılıyormuş. Bir gün elektrik faturasını zamanında ödemediğini fark edince “Neden her şeyle ben ilgilenmek zorundayım?” diye çıkışmış. Üç senelik ilişki çarpılan kapılar ve sarf edilen kırıcı cümleler eşliğinde bitmiş. Son kavganın nasıl çıktığını hatırlamıyor bile: “Tartışmalar hiçbir zaman somut nedenler yüzünden çıkmıyordu ki, hepsinin kökünde ego meselesi ve korku vardı. Hayatım boyunca desteğime ihtiyacı olan erkekleri seçtim durdum…” Şimdi daha sakin bir ilişki yaşayan Merve kızdığı zaman “abartıyor muyum?” diye sorguluyor kendini. Sevgilisi pizza söylemek istediğinde hemen itiraz edeceğine, kendisininkini kepekli hamur, light mozzarella ve ıspanaklı olarak sipariş ediyor ve olay kapanıyor.

Atma içine!
İşte 500 milyonluk soru geliyor: Erkekler kadınlardan daha mı sinirli? Görünüşe göre berabere kalıyorlar. Bir grup gönüllü bir sürücü simülatöründe akşamüstü trafiğine çıkmış. Colorado Devlet Üniversitesi’nden Psikolog Jerry Deffenbacher, kadınların da erkeklerin de eşit derecede kızdığını meydana çıkarmış. Yani asistanın teslimat süresini kaçırdığında, sen de en az erkek meslektaşın kadar kızıyorsun. Ama arada büyük bir fark var. Bir kadın kendi elemanını haşlarken erkekten daha insaflı olabiliyor. Bir başka çalışmada, bir grup gönüllü asık suratlı kadın ve erkek fotoğraflarını incelemiş. Her iki surat da birbirinin aynısı olduğu halde, gönüllüler kadının daha kızgın olduğu sonucunu çıkarmış. Leading from the Front kitabının yazarı Angie Morgan için bu hiç de sürpriz olmamış. Bugünlerde kadınlar da en az erkekler kadar kariyer sahibi, erkek sesini yükseltince bu güç gösterisi olarak algılanıyor ama kadının sesi yükselince bunun adı kapris oluyor: “Kızgınlığını bağıra çağıra ifade eden kadına histeri krizine girmiş gözüyle bakılıyor. Aynı şeyi erkek yaptığında otoriter bir iş adamı portresi çiziyor. Bu haksızlık ama hayatın gerçeği bu…” Kıskançlık krizine girip olay çıkaran bir erkek hoş görülürken, yaygara koparan kadın ayıplanıyor.

Morgan, hareket etmeden evvel iki kere düşünmek gerektiğine inanıyor: “Duygularını şiddetli biçimde dışa vuran bir kadın kontrolünü kaybetmiş gibi görünebilir. Bir dahaki sefere kızdığın birine nefret yüklü bir mail atmadan evvel şöyle bir düşünüp durumu analiz etmek, planı kafanda belirleyip en doğru çözümü bulmak lazım.” Keskin sirke küpüne zararlıdır ne de olsa…

Bu tavsiyeyi birkaç gün sonra bir vesile ile hatırladım. Moda çekimi yapacağımız birgün fotoğrafçı tam yarım saat geç gelmişti. Bana bir özür borçlu olduğunu düşünüyordum ama özür dilemedi. “Yarım saat evvel gelseydin modelin makyajını yeniden tazelemek zorunda kalmayacaktık!” gibi suçlamalardan sonra, bu kadının asla özür dilemeyeceğini idrak ettim. 17.00’deki pilates dersime zamanında yetişmek istediğim için bir an evvel bitirip gitmek istiyordum ben de. Bu yüzden daha yapıcı bir strateji ile hareket etmeye karar verdim ve gerginlik yaratmadım.

Tabii ki bir dergiye yazdığım hikâyeden telif hakkımı bir türlü alamayınca öylece durmuyorum, hakkımı alana kadar muhasebenin başının etini yiyorum… Bir şey hak ettiğini düşünüyorsan sonuna kadar gitmelisin! İşte ben de böyle yapıyorum. Derginin editörüne bir e-posta atmam yetiyor. O da bana dönerek paranın öğleden sonra hesabımda olacağını müjdeliyor. Bana da parayı çekip kendime yeni ciciler almak düşüyor.

Sakinleşmek için beş adım!
1 Kalem kılıçtan keskindir! Bir hafta boyunca seni sinirlendiren her şeyi kağıda dök. Tekrar eden bazı olayları dikkate al: Evde mi yoksa işte mi daha sinirli oluyorsun? Hafta içi sabahları mı yoksa hafta sonu geceleri mi patlıyorsun? Bilinçli olursan cevaplara ulaşırsın. “İhmal edildiğimi hissettiğimde geri çekiliyorum”, “İşime gelmeyince çıldırıyorum” gibi… Sen kapıdan girer girmez çocuklar ödev için yardım mı talep ediyor? Çocuğun varsa 10 dakikalık bir “anne teneffüsü” iste ve biraz yoga yaparak kendine gel, akşam yemeğinden sonra bir saat boyunca her türlü ödev yardımına hazır olduğunu belirt.

2 Sakinleşmeyi öğren! Seni sinir eden durumların üstesinden gelebilmek için sakinlik denemeleri yapmalısın. Mesela çok sinirlendiğin bir durumu hayal et: Son dakikada iptal olan pilates dersi gibi… Sinirini hazmetmek için 30 saniyeye ihtiyacın var, bu kalbinin yeniden atması ve adrenalin salgılanması için yeterli. Sonra rahatlama metotlarına konsantre ol: Derin derin nefes al, çeneni sıkma ve çok gergin kaslarını rahat bırak. Yastık yumruklamaya kalkma sakın. Uzmanlar bu tür tekniklerin kızgınlığı daha da arttırdığını söylüyor.

3 Bir plan yap! Belediye otobüsünde yolculuk ederken yanına bir iPod al, sırada beklemen gerekiyorsa dergini unutma. Psikolog Robert Allan, süpermarket kuyruğunda son anda çek yazan biriyle karşılaştığında hemen kendini oyalayacak bir şeyler bulman gerektiğini söylüyor. Bir stres topu, müzik ya da hayal kurmak işe yarayabilir.

4 Dünya senin etrafında dönmüyor! Senin canını sıkan insanlar bunu kasıtlı olarak yapmıyor. Onları defolu şahsiyetler olarak düşünebilirsin. Psikoterapist Anna Maravelas’ın çok basit bir mantrası var: “Sinirimi bozan bu insan, beceri, görgü ve cesaretten yoksun” diye düşünüyor. Araştırmacı Jerry Deffenbacher ise bir insan seni kasıtlı olarak sinirlendirmeye kalksa bile ondan nefret etmek yerine uzak durman gerektiğini düşünüyor.

5 Önce tavrını koy sonra da anlaşmaya var! İki çocuk annesi dul Leyla, iki çocuk babası dul Enis ile aynı eve taşınmaya karar verince çocukların beslenme şekilleri en önemli çatışma noktası olmuş. Enis çocuklarını kebap ve dondurma ile beslerken, Leyla ise ıspanak ve soya sütü tercih ediyormuş. Buzdolaplarını ayırarak işi çözmüşler. Önemli olan uzlaşmak istemek ve ortak bir yol bulmaya çalışmak.

Kızgınlığını nasıl yönlendiriyorsun?
Sabırlı olmaya çalışsan da sinema salonunda gürültü yapan çifti yine de boğazlamak istiyorsun! Benzin deposunu doldurmayan kocana karşı ne kadar anlayışlı olabilirsin ki?
Kaynayan enerji nasıl açığa çıkıyor?

“Evimi yeniden derleyip toparlıyorum”.
Leyla, 37, Bursa

“Daha fazla çalışarak kendimi kamçılıyorum.”
Aylin, 25, İzmir

“Gülümseyerek kendimi mutlu olduğuma inandırmaya çalışıyorum. İşe yaramazsa bir Laz havası söylüyorum.”
Seray, 22, Trabzon

“Önce spor salonunda ağır bir egzersiz seansı, ardından derin derin soluklanıyorum.”
Ayşe, 41, İstanbul

“Erkek arkadaşımı arayıp derdimi paylaşıyorum. Nedense bunu seksi buluyor.”
Ceyda, 21, İzmir

“İşten eve dönüp kum torbamı tekmeliyorum.”
Kamuran, 23, Ankara

“Babama açılıyorum. O her zaman çok anlayışlıdır ve beni hemen sakinleştirir.”
Jale, 25, İstanbul

“Starbucks’ın yolunu tutuyorum.”
Alev, 39, İstanbul

“En son aldığım Elif Şafak romanıma yumuluyorum.”
Şule, 29, İzmir

“Geçen gün bir tabağı duvara fırlattım, bütün o minik kırıkları toplamak çok zamanımı aldı.”
Selin, 26, Tekirdağ

Yazı: Shelley Levitt / Derleyen: Ece Çağlar

BENZER YAZILAR