Sonuna Kadar Devam Et!

1920’LERIN BAŞLARINDA, NOBEL ÖDÜLLÜ İngiliz fizyolog Archibald Hill ve ekibi, sırtlarındaki kauçuklanmış kanvas çantalara nefes vererek çim bir pistin etrafında koştular. Amaçları farklı hızlarda tüketilen oksijen miktarını ölçmekti. İyi bir orta mesafe koşucusu olan Hill, bu noktada kasların koşu esnasında akciğerlerde bulunandan daha fazla oksijene ihtiyaç duyduğunu ve bu nedenle koşunun oksijen açığı yarattığını keşfetti. Her ne kadar vücudunuz bu borcu silmek için nefesinizi ve kalbinizi hızlandırsa da, bu borç asla kapanmaz. Hızlı koştuğunuz zaman, vücudunuzu enerji üretmek için ihtiyaç duyduğu nefesten mahrum bırakıyorsunuz.

Hill’in görüşüne göre bu oksijen borcunun geniş kapsamlı sonuçları bulunmaktaydı. Walter Fletcher ve kurbağa bacakları üzerinde deneyler yapan bir diğer Nobel ödüllü fizyolog Frederick Hopkins’in de çalışmalarına dayanan Hill, kasların yeterli oksijen verimi olmadan enerji üretmeye zorlandığında başka bir şey daha ürettiği (laktik asit) sonucuna vardı. Kaslarınız kasılmaya devam ettiğinde bu asit hücrelerde birikiyor ve farklı bir tür ağrı yaratıyordu. Kimyanın ise performansa karşı katı bir sınırlaması vardı. Ona göre siz neye karar verirseniz verin, son sözü bu asit söylerdi. Hill, Nobel konuşmasında bu konuya açıklık getirdi: “Kaslarınız da en nihayetinde kimyasal bir mekanizmadır. Tüm kimyasal olaylardan haberdar olsaydık, bu makinenin neye ihtiyacı olduğunu da bilirdik. Bunun üzerinde çalışıyoruz.”

Hill’in bilime kattıklarını göz ardı edemeyiz. Atletik performansın kimyasal açıklaması hakkında, onun söylediklerinden yola çıkarak sayısız ders kitabı yazıldı. Zaman içinde laktik asit, spor salonu tutkunları, egzersiz meraklıları ve Olimpiyat spikerleri arasında günah keçisi ilan edildi. Vücudunuz tükendiğinde ya da kaslarınız antrenmandan sonraki gün ağrıdığında, laktik asidi mutlaka yâd edersiniz. Laktik asit enerjinizi çalan, aklınız devam etmenizi söylese de vücudunuzu durduran şeydir.

Meltzer de Apalaş Yürüyüş Patikası’ndaki yürüyüşünün 33’üncü sabahında aynen böyle gözüküyordu. 100’lerce kilometreyi dünyada onun gibi geçebilen çok az koşucu olsa da, kimyanın kurallarına karşı gelemezdi. Bir gün dahi dinlenmeden koştuğu 1600 kilometrenin ardından, kasları muhtemelen asit çölüne dönmüştü. Toprağın üzerinde uyuyakalmasının aslında hiçbir şaşırtıcı yanı yok. Fakat Karl Meltzer yine de durmadı ve koşmaya devam etti.

BENZER YAZILAR