CAPE TOWN ÜNİVERSİTESİ’NDEN EMEKLİ PROFESÖR Timothy Noakes, insan enerjisine tıp okuduğu yıllarda merak duymaya başladı ve yine bu zaman diliminde Güney Afrika’daki 87 kilometrelik Comrades Maratonu’nu koşmaya karar verdi. Üçüncü denemesinde fizyolojik duvarına doğru koştu. Bitiş çizgisine 20 km mesafedeyken kasları enerjisiz kaldığı için isyan etti ve bağ dokuları mahvoldu. Yarışın bittiğini düşündü. Ancak garip bir şey oldu. Seyircilerden enerji alıp koşmaya devam etti. Bu deneyim Dr. Noakes’in enerjinin psikolojik yanına olan ilgisini artırdı. Son km’lerde tükendiğinde onu şekerli içecek ya da oksijen ihtiyacı için kısa bir mola değil, seyircilerin coşkusu kurtarmıştı. Kimya, bunu açıklamak için yeterli olmayabilirdi. Araştırmaları on yıllar süren Dr. Noakes, en sonunda enerji regülasyonu konusunda “merkezi yönetici” adını verdiği bir teori geliştirdi. Merkezi yöneticiye özü itibariyle fiziksel performansınızı kontrol eden ve vücudunuz yorulduğunda onu korumak için yorgunluk hissi veren bir yazılım diyebiliriz.
Hill enerji seviyesinin kimyanın kurallarına indirgenebileceğini söylerken, Dr. Noakes ise gerçeğin daha karmaşık olduğunu ve enerji algısının seyirci desteğinden vücut sıcaklığınıza dek sayısız farklı duruma göre değişkenlik gösteren, öznel bir yapı olduğunu söylüyor. “Kaslarda meydana gelen fizyolojik olayların önemsiz olduğunu söylemiyorum. Bahsettiğim şey, kaslardaki yorgunluğun yalnızca fizyolojik sebeplerden meydana gelmediği” diyor.
Kanıt olarak Dr. Noakes’in bisikletçiler üzerinde zamana karşı 100 kilometre deneyini ele alabiliriz. Koşucular yolun yarısındayken, Dr. Noakes koşucuların quadriceps kaslarındaki elektrik aktivitelerinde düzenli bir düşüş gördü. Beynin aktif olmaya çalışan toplam kas lifi sayısını düşürmeye çalıştığı düşünüldü. Merkezi yönetici vücudu sistematik olarak kapatıyordu. Bisikletçiler bacaklarındaki enerjinin bittiğini düşünüyordu. Oysaki sadece bacaklarından kasılmalarını istemeyi bırakmışlardı. Öyleyse bir sporcu için en zor mücadelenin, vücutlarından öte zihinlerini eğitmek zorunda oldukları, merkezi yöneticiyi tekrar programlama olduğunu söyleyebiliriz. Dr. Noakes’in altını çizdiği gibi, maratonun son bölümlerinde bacaklardaki kas liflerinin sadece üçte biri çalışıyor. Üstelik ATP seviyesi (hücrelerde enerjiye çevrilen molekül) de dinlenme değeri olan 60-80’e neredeyse hiçbir zaman düşmüyor. Bu da bize aslında çok daha fazla enerjimiz kaldığını gösteriyor. Merkezi yönetici bu enerjiyi zekice kullanıyor.
İyi haberse şu: Bilim insanları enerji algınızı değiştirmek ve daha iyi performans göstermenizi sağlamak için belirli yöntem ve tedaviler keşfetti. Üstelik bazıları egzersiz esnasında vücudunuzu serin tutmanız gibi çok basit yöntemler. (Beyniniz eforu vücudunuzun sıcaklığıyla ölçer ve vücudunuzu serinletmek, algılanan efor seviyesini düşürmenizi sağlar). Diğer yöntemler ise saati yavaşlatmak, kilometre sayacıyla oynamak ve önceki performansından daha iyi olduğunu söyleyerek atletleri muzipçe kandırmak.
Beyniniz ayrıca motivasyon ipuçlarından da etkilenebilir. Bangor Üniversitesi tarafından yapılan son araştırmada, insanlara maksimum kuvvetlerinin yüzde 65’iyle, yorulana dek pedal çevirmeleri söylendi. Bisikletçiler ter içindeyken, bilim insanları kendilerine 16 milisaniye boyunca gülen ve somurtan suratlar gösterdiler (bu süre bilinçli farkındalık için çok kısadır). Bisikletçiler bu suratları fark edemese de, gülen yüz gösterilen sporcular 178 saniye (toplam sürenin yüzde 12’si) daha fazla pedal çevirdi. Gülümseyen bir surat egzersizi daha kolay hissetmenizi sağlar. Denekler de bu sayede birkaç ekstra tur atabildi. Bir de kimyasal dokunuşlar var. Atletlere yarıştan önce asetaminofen verdiğiniz zaman daha hızlı koştuklarını görürsünüz. Ağrı kesici olan bu madde, beyindeki merkezi yöneticiyi de uyuşturur. Amfetaminden kafeine kadar birçok uyarıcı da benzer etkiler gösterir. Çünkü enerji ruhsal bir durumdur ve beyninizi uyandırmak vücudunuzun yorgunluğa karşı daha az hassas olmasını sağlar. (Ne yazık ki bu yöntem tersine doğru da çalışabilir: Antrenmandan önce sıkıcı bir bilişsel görev yapmak dayanıklılığın büyük oranda azalmasına neden olur). İşin ilginç yanı, bu tedavilerden bazıları plasebo etkisiyle çalışır. Diğer bir tabirle antrenörler öğrencilerine uyarıcı veya ağrı kesici vermez, sadece yaptıklarının yeterli olduğuna ikna ederler. Yapılan bir araştırma, ağzında şekerli içecek çalkalayan bisikletçilerin, bu içeceği içemese dahi zamana karşı daha hızlı gittiğini söylüyor.
Peşinden gelen araştırmalar ise bu çalkalama işleminin beyindeki ödüllendirme mekanizmasını aktif hale getirdiğini ve böylelikle kişilerin kalori tükettiğini zannetmesine yol açtığını belirtiyor. Buradaki soru şüphesiz bu araştırmaların ışığında performansınızı nasıl artıracağınız. Enerji hakkında bilmeniz gereken şeylerden birisi, onun ruhsal bir durum olduğudur. Sıradan olaylar sizin duracak kadar yorulmanıza neden olmaz. Tüm cevaplara sahip olmayan Karl Meltzer de “Her şeyin kafada bittiğini 20 yıldır söylüyorum. Fakat bu her şeyi anladığımı göstermiyor” diyor.