SPOR, YEME BOZUKLUĞU VE BEDEN ALGISI ÜZERİNE…

Bu yeni yazı dizisinde, bir çoğumuzu rahatsız eden, hatta belki hayat kalitemizi düşüren, bizi mutsuz ve huzursuz eden bir problemin çözüm yollarına odaklanacağız.

Yazı: Diyetisyen & Psikolog M. Pırıl Şenol Duru

Kilo almak, kilo vermek, gözle görünür karın kaslarına / daha ince bacaklara sahip olmak, daha sağlıklı beslenmek, daha doğalını bulmak, daha çok destek ürün, kendinin en ama en iyi hâli ve daha nicesi…

Başlarda, sağlığın için harika bulduğun, kendini iyi hissetmek için yapmaya karar verdiğin birçok şeyin, bir noktadan sonra seni rahatsız etmeye başladığını fark ettiğin oldu mu? Sosyal medyada ya da arkadaş sohbetlerinde karşılaştığın, kişiye yarardan çok zarar verecek derecede sağlıklı beslenme, spor ya da değişen beden algısı hakkındaki düşüncelerin neler?

Bana ulaşan e-postalara ve bazı danışanlarımdan gelen geri dönüşlere baktığımda, birçok kişi yeme bozukluğu yaşadığını düşünüyor. Genelde de “Kendimi tutamıyorum”, “Şeker bağımlılığım var”, “Yeme davranış bozukluğumu çözmem lazım” şeklinde şikâyetler duyuyorum. Bu ilk yazımda, durumu biraz tanımlamak ve daha iyi anlayabilmek için Frontal Denge Neurofeedback Merkezi’nin kurucusu, kıymetli uzman arkadaşım Psikolog Dilara Yüksekbaş ile yaptığım uzunca sohbetin detaylarını paylaşmak istiyorum. Dilara ile konunun ciddiyeti nedeniyle en koyu kahvelerimizi doldurup, masanın başına kuruluyoruz. Ve bizi böyle düşünmeye sevk eden değişimin üstünden geçiyoruz. Umarım yoluna ışık olabiliriz.

1. YEME BOZUKLUĞU NEDİR? NE DEĞİLDİR?
Asıl olarak “yeme bozukluğu” dediğimiz şey, anoreksiya nervoza, bulimiya nervoza, tıkınırcasına yeme bozukluğu ve tanımlanmış/tanımlanmamış yeme bozukluklarını içeren psikiyatrik hastalıkların içinde yer alan bir tanı grubu. Temelde de yeme davranışımızın ve yemekle ilgili duygu ve düşüncelerimizin, bizlere ciddi boyutlarda sıkıntı oluşturmaya başlamasıyla ilgili. Bahsettiğimiz boyut, hayatımızın normal akışını bozan cinsten.

Ancak tahmin edebileceğin üzere olay sadece “yemek” ile ilgili değil. Yiyeceklere, vücut ağırlığına ve görünüşe aşırı derecede takıntılı olma durumu; sosyal ilişkilerimizi, günlük yaşam rutinimizi ve sağlığımızı negatif yönde etkiliyor. Kaçınılmaz olarak da hayat kalitemiz ne yazık ki düşüyor. Üstelik, yeme bozuklukları sadece yeme davranışı ve beden ağırlığı ile sınırlı kalmıyor.

Durumu sadece yemek odaklı görmememiz için Dilara hemen ekliyor; “Belirtiler ve şikâyetler yemek yeme eylemini ön plana çıkarsa da, bu şikâyetlere psikiyatrik sorunlar eşlik ediyor. Çoğu zaman içsel çatışmalarımızın dışsal çözümü olarak ortaya çıkıyor. Yani yaşadığımız sorunları çözemediğimiz noktada yeme bozuklukları geliştirme ihtimalimiz artıyor.” Cümlesini bitirir bitirmez, “Ben de senin gibi düşünüyorum” diyorum. “Ama, bu bahsettiğin sınıflandırmalar dışında, yemekle olan ilişkimizde farklı problemler olduğunu düşünüyorsak, bunların sebebi ne olabilir? Mesela, ‘Kendimi her kötü hissettiğimde çikolata yemeye başlıyorum ve kendimi durduramıyorum’ gibi? Ya da ‘Her çikolata yediğimde vicdan azabı çekiyorum’ gibi…

2. YEME BOZUKLUĞU DEĞİLSE, BU NE PEKİ?
Yaşanan sıkıntıların hastalık olarak değerlendirilmesi için belirli kriterleri karşılaması gerekiyor. Bu kriterleri karşılamadığı noktada bizim, kendi kendimizi hasta ilan etmemiz doğru değil. Bunun için konunun uzmanı bir profesyonele danışmak gerekiyor zaten. Çikolata ile geliştirilen duygusal bağ ya da iyi hissetmek adına yemek yedikçe kötü hissetmek, her zaman hastalık olarak değerlendirilmemeli. Dilara’nın da belirttiği gibi, “Sıklık ve hayatının akışını etkileme derecesi, tüketilen yiyeceğin boyutları, hangi durumlarda tüketildiği gibi birçok etken var.”

Hepimiz, belirli dönemlerde bu tür sıkıntılar yaşayabiliriz. Bu gibi durumlarda besinlerle olan ilişkimizi incelememiz gerek. Bazen basit bir öğreti bile beyindeki ödül mekanizmasını tetikleyerek, bizi bu yolda bir çözüm arayışına itebiliyor. Nasıl yani dediğini duyar gibiyim. Israrla konuyu çikolata mevzusuna getirmeye çalışıyor ve topu Dilara’ya atıyorum: “Örneğin, ‘Kendimi her kötü hissettiğimde çikolata yemeye başlıyorum’ diyen birini düşün. Çocukluğunda ona bakım veren kimsenin (anne, baba, akraba veya bakıcı) ‘Uslu durursan çikolata alırım’ cümlesinin bu soruna alt yapı oluşturduğunu keşfedebiliyoruz. Beyin bu durumu ödül olarak işliyor ve kişi kendini her iyi ya da kötü hissettiğinde çikolata yiyor. Bu da bir şekilde ödül mekanizmasının çalışmasını destekliyor. Yenen çikolata miktarı arttıkça, kilo kaybetme hedefi olanlar için pişmanlık başlıyor. Bu çok normal: Çünkü ödül yerine, kendini belki daha iyi hissetmek adına yapılan bu davranış, birden ceza hâlini alıyor. Buradan bile anlayabiliriz ki çikolata ne bir ödül ne de bir ceza; o sadece çikolata! Sen de büyük ihtimalle bu senaryoya göre yeme bozukluğuna sahip değilsin.

3. “TEK RAKİBİM BENİM” BİLE DEME: ÇÜNKÜ ORTADA RAKİP YOK
Gelelim beden kıyasları meselesine… Belki de bu duruma gelmemizdeki en büyük sebeplerden biri. Bedenimizi başkalarıyla kıyaslamamız, ünlü bir kişi ya da arkadaşımız gibi bir vücuda sahip olmak için çabalamamız, ulaşamadığımız noktada çok mutsuz olmamız… Belki sen de bunu her yaptığında rahatsız olmana rağmen kendine engel olamıyor olabilirsin. Bu yüzden bunu konuşmalıyız zaten. Kendini suçlu ya da hasta hissetmene gerek yok. Belki bunu yapmaktan çok yoruldun ama, artık bu çağın bir gereği gibi otomatik olarak yaptığımız davranışların sebeplerine, çıkış noktalarına göz atmalı ve çözüm üretmeliyiz.

“Nereden başladı, bunu neden yapıyoruz Dilara?” deyip, kahvemden büyük bir yudum alıp, arkama yaslanıyorum. Dilara, “Bu durum sosyal medya kullanımının artmasından beri süregelen bir sorun hâlini aldı maalesef” diyor ve ekliyor; “İnsanın bir başkasına benzeme ya da bir başkasından iyi olma çabası, sosyal psikoloji ve felsefe konularında sıkça geçer. Bir gruba ait hissetme, daha iyi olma, en iyi olma gibi durumlar, günümüzde sosyal medya kullanımının oluşturduğu altyapı ile beden formu ile ilişkilendirilmeye başladı. Kendini değerli, güzel hissetmek ve mutlu olabilmek için belirli beden ölçülerinde olma gerekliliği varmış gibi bir yanılsamaya dahil olabiliyoruz. Hedefler ancak ulaşılabilir olduğu sürece hedeftir. Bizler, kendi özgün metabolizmamız ve vücudumuz içerisinde bir başkası gibi olamadığımızda (ki bu çok normal) mutsuz oluruz. Neden o bedene sahip olmak istediğimizin altında yatan sebebe odaklanmak daha doğru.”

“Neden o bedene sahip olmak istiyorum?” Belki de direkt bu soruyu sormaya çekindiğin için, “Haftada sekiz kere spor salonuna gideceğim” hedefini gözden geçirmen gerekiyor. Gerçekten, neden? Diyelim ki 6-packs sahibi olmak için. Peki, bu neden? Olmadığında hayatında ne olacak? Ya da olduğunda nelerin değişmesini bekliyorsun? (Kendine dürüst olmak için bir dakikalık su içme molası verebilirsin.)

4. “SANKİ HİÇ SONU OLMAYAN BİR YOLDAYIM… GİDİYORUM GÜNDÜZ GECE!”
Buraya kadar konuştuklarımızı bir toparlayalım. Öncelikle sakin ol. Birkaç kere abur cubur yemen ya da yediklerine biraz daha dikkat etmen, yeme bozukluğun olduğu anlamına gelmiyor. Küçük yaşlardan gelen alışkanlıklarının yerine başkalarını koyman, ulaşılabilir ve gerçekçi hedeflerle mümkün.

Kendini başkasıyla kıyaslaman normal ama bunun sebebini düşünmelisin. Bu yoldan başka bir yol daha var. Kimin hedefi, kimin hayatı dikkat et. Kendine dürüst ol, çözüm odaklı ve sürdürülebilir bir çıkış yoluna gitmeye gayret et. “Bunları bir şekilde aştım, hedefte yürüyorum ama yolun sonu yok. Varamadığım için bir başarısızlık duygusu hissediyorum” diyebilirsin. Yalnız değilsin. Kilo kaybı ya da iyi beslenme süreçlerimiz gayet olumlu gitmesine rağmen, bazen kendimizi yeterince başarılı göremeyebiliriz. Ne kadar yol kat ederse etsin mutlu olamayanları o kadar sık gözlemliyoruz ki… Çoğunlukla her seferinde bir tık daha ilerisi talep ediliyor.
Dilara bu noktada kanayan bir yaraya parmak basıyor: “Kişiyi hedefine karşı samimi olmaya davet etmek gerek. Mesela, eğer hedefin kilo kaybı ise, ancak kilo kaybına rağmen hedefine ulaşamadığını düşünüyorsan, aslında ne istediğini bulmalı ve gerçek ihtiyacını keşfetmelisin.” Yani kendine dürüst olmaya devam et.

Peki, bu nasıl olacak? “Belki burada sorduğun soruları biraz daha derinleştirmelisin. Başarı ve mutluluk kavramları senin için ne anlama geliyor? Kilo kaybı ne ifade ediyor? Öncelikle bu soruları detaylıca cevaplandır. Cevapladıkça gerçek ihtiyacını ve aslında ulaşmak istediğin hedefi görebilirsin. Bunu her zaman tek başına fark edemeyebilirsin. Profesyonel destek almaktan kaçınmadan, faydalı bilgiye daha sağlıklı bir şekilde ulaşmanı tavsiye ederim.”

Günümüzde kendimizle ilgilenmenin en popüler şekli beslenme ve beden formu üzerinde kontrol sağlamak hâline geldi ne yazık ki. Hayat kaliteni düşürmediğin ölçüde, bilinçli beslenme ve egzersiz, seni daha sağlıklı bir yaşama teşvik ediyor. Bu gayet güzel. Ancak, bu yolculuk süresinde bazen tüm değerimiz tartıda çıkan sayılara, bel ve bacak ölçülerine bağlanabiliyor. Birey olarak hepimiz çok değerli ve biriciğiz. Kimimiz çok iyi şarkı söyler, kimimiz yardımseverdir, kimimiz güldürür, kimimiz ise en kötü anda destek olur. Paha biçilemez değerlere sahibiz.

5. HEDEFE YAKLAŞTIKÇA, KENDİNİ HEDEFİNDEN UZAKLAŞTIRIYOR MUSUN?
Hedefe ulaşmak mı istemiyorsun? Aslında aradığın başka bir şey mi? Farklı bir ihtiyacın mı var? Çünkü herkesin, hayatına devam etmek için hedefe ihtiyacı olur ve bunun kişiye özel olması gerekir. Öyle olmazsa ya ulaşılamaz olur ya da ulaşıldığında bir anlam ifade etmez. Bu durum da kişinin hedefini sürekli değiştirmesine neden olabilir.

Yukarıdaki sorular oldukça anlamlı. Kilo kaybı, 6-packs sahibi olma ya da doğal beslenme diye adlandırdığımız yolda, buna uygun hareket etmediğimiz zaman hedefimizi sabote etmiş oluyoruz. Tanıdık geliyor mu? Muhtemel sebepleri öğrenmek için Dilara’ya kulak ver: “Kendine belirli bir hedef koyup, ona ulaşmak için basamaklandırılmış görevler oluşturmak, süreci işlevsel hâle getirmeye yardımcı olur. Eğer hedefine yönelik olarak yapman gerekenleri yapmıyor, buna rağmen hedefime ulaşamıyorum ya da başarısızım gibi şikâyetlerde bulunuyor ve kendine kızıyorsan, o an durup bu hedefi neden koyduğunu hatırlamalısın. Yani, temel motivasyonunu ortaya çıkarmaya çabalamalısın. Bu sayede hedefine giden basamakları tekrar şekillendirebilir, hatta belki hedefini değiştirebilirsin.”

Her şeye rağmen hedefini kendinden uzaklaştırıyorsan, kendini sabote etme nedenlerine odaklan. Bu hedefi kendi isteğinle mi belirledin? Temel motivasyonun neydi? Süreç neden işlemiyor? Bu soruları samimiyetle cevaplaman, gerçekten istediğin şeye ulaşmanı kolaylaştırır. Kendine samimi olursan, bunu rahatlıkla çözebilir ve aslında ihtiyacın olanı bulabilirsin.”

Ne yazık ki çoğu zaman hedeflerimizi sosyal medyanın ve çevrenin oluşturmasına izin veriyoruz. Ana problem bu. Başkalarının hedeflerine ulaşmaya çalışmak, çok sıkıntılı bir sürece girmeye neden olabiliyor. Çevrendekiler kilo kaybediyor ya da karın kası yapıyor diye onların hedeflerini alıp üstüne yapıştırmak, uzun vadede kendini başarısız hissetmene neden olabilir. Bu sebeple kendine ve bedenine küsebilirsin.
Çevrenin bizi şekillendirmesi yerine kendi değerlerimizi fark ederek, kendimiz için daha iyisini isteyerek, kendimize özel hedefler belirlememiz çok daha iyi sonuçlar doğuruyor. Bu yüzden çözüm önerisini Dilara’ya soruyorum: “Kendimize işlevsel yollarla ilgi ve şefkat göstermek zorundayız. Beslenmeyi düzenlemek ve egzersiz yapmak, kendimizle ilgilenebileceğimiz güzel alanlar olarak kabul ediliyor. Ancak bu niyetle yaptıkların, hayat kaliteni düşüren ve kendini suçladığın bir yolculuk hâline gelirse, kendini hedefinden uzaklaştırırsın.” Bedenini sevmek için bir yeterlilik listesi yok. Bu şartlara uyarsan seni severim, yoksa sevmem dememelisin. Hayatında koşulsuz sevdiğin birini düşün. Ona böyle şartlar koşar mıydın? En yakının bile, bedeninle senden daha fazla zaman geçirmiyor. Yol yakınken, kendine haksızlık etmeyi bırakıp, kendini her hâlinle kucaklamayı öğrenmen gerek. Beden olumlama dediğimiz şey, bedenini her şart ve koşulda olduğu gibi kabul etmek ve sevmek demek. Tıpkı koşulsuz sevdiğin annen, baban, çocuğun, eşin, kardeşin gibi.

6. MOTİVASYON NEDİR? NEREDE BULUNUR?
Dilara konuşurken, defterime büyük harflerle MOTİVASYON? yazıp kocaman bir daire içine alıyorum. Ve motivasyon demişken, her gün bir çoğumuzun sosyal medyada ideal gördüğümüz bedenleri paylaşması konusunu da konuşmak gerektiğine inanıyorum. Bir modelin fotoğrafını koyarak, altına “haydi kızlar, spora devam” yazmak gibi… (Bunu yıkmak adına, “doğru açı”da olmayan ama gerçeği göstermeyi amaçladığı için “sosyal medya ideali” dışındaki fotoğrafları paylaşanları da görüyoruz.)

Peki, bu bizi genel olarak sağlıklı yaşama teşvik etmek için doğru yöntem mi? Yoksa daha çok kıyaslamaya mı sebep oluyor?

Bunu o kadar çok sorguluyorum ki. Dilara’nın fikrini merak ediyorum: “İdeal beden algısı ne yazık ki ciddi ölçüde çarpıtılıyor. Çoğu sosyal medya paylaşımında, photoshop ile inceltilmiş bel ve bacaklar görüyoruz. Bunu gören bizler, kendi vücudumuzun neden böyle olmadığını sorgulayabiliriz. Gerçek olmayan bir şeyi, kendi bedenimizde gerçekleştirme çabasının uzun dönemde oldukça yıpratıcı olduğunu düşünüyorum. ‘Öncesi ve sonrası’ paylaşımlarının da motivasyon arttırmak adına kullanılmasını çok doğru bulmuyorum. Neticede bambaşka insanlar, bambaşka metabolizmalar ve bambaşka psikolojiler…”

A kişisi sosyal medyada B kişisinin değişimini gördüğünde, ilk etapta o yaptıysa ben de yaparım düşüncesine sahip olabiliyor. Ancak yine başkasının hedefini kendimize hedef olarak belirleme konusuna dönüyoruz: “Anlık motivasyon sağlamak için yapılan bu paylaşımların diğer yüzünü de görmemiz gerek. Kilolu ve zayıf hâlleriyle bize gösterilen kişi, öncesinde de sonrasında da tüm değerleriyle aynı insan. Bedeninden öte bir değeri var. Bunu gözden kaçırmamalıyız.”

Bu konu hakkında konuşmaya ne kahve toleransımız yeter, ne de zamanımız… Son sözünü almak için Dilara’ya dönüyorum: “Her sorunun bir çözümü var ve kimse yalnız değil. Farkındalık bazı zamanlar bizi huzursuz edebilir ama bilinçlenmek zorundayız. Kendimizi suçlamak yerine kabul edelim, harekete geçerek çözüm üretelim.” Paylaştıklarımız ümit ederiz ki sana yardımcı olur. #kendimeiyigel etiketi ile bizimle duygu ve düşüncelerini paylaşırsan çok mutlu oluruz. Dilara’yı Instagram’da @frontaldenge, beni de @simdipirilla ile takip edebilir, düşüncelerini bizlerle ve @healtyhypetr ile paylaşabilirsin.

 

BENZER YAZILAR