Yalancıların beyinleri ise yapısal olarak ortalama bir beyinden farklılaşabiliyor. The British Journal of Psychiatry’de yayımlanan bir çalışmada, bilim insanları patolojik yalancılar ile diğer insanların beyin taramalarını yaptıklarında, yalancıların beyinlerindeki prefrontal kortekslerinde beyaz maddenin daha fazla olduğu sonucuna vardılar. Araştırmacıların çıkarımlarına göre beyaz maddedeki artış, söz konusu “süper” yalancıların yalan söylemelerinin zihinsel kapasitesini gösteriyor.
Gündelik yalanlar hedef odaklı olsalar bile patolojik yalancılarda bu güdü söz konusu olmuyor. Bazı zamanlarda yalanlar sadece “kendi kendini suçlayıcı” bile olabiliyor ve kendilerinin bire farkına varabilmelerini bile güçleştiriyor.
Patolojik yalancılar ile kıyaslandıklarında, kompülsif yalancılar hayatla daha barışık kişiler oluyor. Kompülsif yalancılar, inanmak istedikleri yalanları söylüyorlar.
Bu iki yalancılık türü ise o denli yaygın değil. Ekman’ın tahminlerine göre insanların %5’inden daha azını kompülsif ya da patolojik yalancı olarak tanımlayabilmek mümkün.
Peki bu yalancıların değişebilmeleri mümkün mü?
Ekman’ın tecrübelerine göre, kompülsif ya da patolojik çoğu yalancıda tedavi amaçlı bir değişim isteği bulunmuyor. Değişimleri çoğunlukla mahkeme karşısına çıktıklarında, yani başları derde girdiklerinde gerçekleşiyor. Ya da söyledikleri yalanlar banka soygunu, boşanma ya da kariyerin yok edilişinin ardından sonlanıyor.
Yalan söyleme tedavisi üzerine araştırmalar ise oldukça kısıtlı. Psikoterapi ve rehberlik aracılığı ile bu durumun azaltılması hedefleniyor.
Eğer karşındakinin yalan söyleyip söylemediğini anlamak istiyorsan, bu yazıdan öğreneceğin çok şey var.