Defalarca kez izlemiş olmama rağmen her seferinde kahkahalara boğulduğum, repliklerini ezbere bildiğim Tosun Paşa filmini hepiniz biliyorsunuzdur. Tam da bu yazıyı yazmadan evvel bir kez daha denk geldim. Ne şahane! Futbolda derbi haftalarını yaşadığımız şu aylarda, Tellioğulları ve Seferoğulları arasındaki amansız mücadele de bir çeşit derbi değil midir? Saldırın Seferoğulları! Yürüyün Tellioğulları! Burcu Kapu’nun yazısı:
Rekabetin tarihçesine ulaşmak neredeyse imkânsız gibi. İnsanoğlu var olduğundan bu yana hep bir şeylerle rekabet halinde. Doğayla, hayvanlarla, karşı cinsiyle, hemcinsiyle… Ama olaya, bir spor müsabakasına ilk büyük rekabet, diğer adıyla derbi ne zaman girdi diye bakacak olursak, tarih bizi Osmanlılara, eski İstanbul spor merkezi olan Sultanahmet Meydanı’na götürüyor. Yıldırım Bayezid’in oğlu Çelebi Mehmet, babası ve Timur arasındaki Ankara Savaşı’na katılmış, babasının da esir düştüğü bu savaştan büyük dersler çıkarmıştı. Hani Osmanlı’da meşhur Fetret Devri’ni başlatan savaş. Bayezid’in ölümüyle taht kavgasına düşen Osmanlı’da, Çelebi Mehmet 200 süvariyle Amasya’ya çekilmişi, onları eğitmeye başlamıştı. Bunların bir kısmı kendi adına, diğerleri oğlu Murad adına talim yapıyordu. Kendi adına yapanlar Amasya’nın bamyası meşhur olduğu için Bamyacılar, oğlu adına yapanlar ise Merzifon’un lahanası meşhur olduğu için Lahanacılar adını aldı. Bu iki takım başta talim amacıyla lakin daha sonraları özel günlerde ciritten güreşe, okçuluğa kadar birçok müsabaka yaptı. Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u aldıktan sonra, onun huzurunda Sultanahmet Meydanı’nda, tezahüratlar eşliğinde bu yarışlar devam etti. Bugün hâlâ meydandaki pek çok tarihi eserde, Lahanacılar ve Bamyacılar’a ait figürlere rastlamak mümkün, sadece biraz daha dikkatli bakın.
Futbolun Beşiği İngiltere
Futbol topunun hayatımıza girmesiyle beraber, rekabetin yeşil sahalara girişi de Birleşik Krallık’ta oldu. Old Firm Derby (Eski Sert Derbi) adıyla da bilinen Celtic – Glasgow Rangers maçında şiddet görüntüleri hiç eksik olmaz, nefret adeta ekranlardan taşar. Şiddet deyince sizin aklınızdan ne geçti bilmiyorum ama gözünüzde canlandırmanız için küçük bir noktaya vurgu yapmak isterim. 1975’te oynanan bir Old Firm maçından sonra “iki cinayet girişimi, iki satırlı saldırı, bir baltalı saldırı, dokuz bıçaklama, otuz beş dayak olayı” kayıtlara geçmiş. Baltayı nereden bulmuşlar ben de bilmiyorum. İlk kez 1888 yılında karşı karşıya gelmişler, tevellütü de bir hayli eski yani. Rangers, Protestan inanca sahip İskoçların temsilcisiyken, Celtic (adı üstünde Kelt) İrlandalı köklerine bağlı Katoliklerin takımı. Tarihte bir takımdan diğerine doğrudan transfer olan futbolcu sayısı sadece yedi. En sonuncusu da 1918’de transfer olmuş. İnsan haliyle burada Tanju Çolak, Emre Belözoğlu, Sergen Yalçın, Tümer Metin’i anmadan geçemiyor. Taraftarın kulübe bağlılığı da dünyanın diğer yerlerinden biraz daha farklı. O kadar çok Rangers taraftarı ölünce küllerinin Ibrox Stadı’na serpiştirilmesini istiyor ki, kulüp çareyi bu uygulamayı yasaklamakta buluyor. Zira artık ölü taraftar külünden stadın belli yerlerinde çimler görünmüyormuş.
İngiliz taraftarların dünyada bir benzeri daha yoktur. Futbol tarihinin de sayıca en kalabalık derbi karşılaşmalarına yine burası ev sahipliği yapar; Londra, Manchester, Liverpool. Matematik dersine, permütasyon kombinasyon konusuna hızlı bir flashback yaparsak, sadece Londra’da sezon boyunca 20 derbi oynanır. Derbi tanımını aynı iki şehrin takımları arasındaki karşılaşma klişesinden çıkarırsak eğer, stadlarının arasındaki mesafe sadece 53 km olan, Liverpool ve Manchester United arasındaki mücadeleyi İngiltere’nin en önemli derbilerinin başında sayabiliriz. Bu mücadele futbolun çok ötesinde iki şehrin, ekonomik, sosyal ve müzik alanındaki çekişmesidir de. Hangi tarafın daha “kırmızı” olduğunun kavgasıdır. Bir tarafta Beatles diğer tarafta Smiths, bir yanda Liverpool Limanı, diğer yanda Manchester Kanalı, Scouser aksanı ve karşısında Mancunian aksanı ve son olarak, bir yanda Bill Shankly diğer yanda Matt Busby. Ülke sınırları dışından bir futbolsever olarak taraf seçmek oldukça zor. Alkollü taraftarların olay çıkarmasını engellemek amacıyla, son yıllarda karşılaşma öğle saatlerinde oynanmasına rağmen gerginliğin eksik olmadığı bir derbi. Yüzyıllar önce başlayan sanayi devriminde kimin lider olduğunu hâlâ ispat etmek istercesine bir rekabet vardır aralarında.
Geçtiğimiz yıllarda o dönem Liverpool’un golcüsü olan Suarez’in, United’lı Patrice Evra’ya karşı ırkçı hareketini ve 8 maçlı cezasını hatırlarsınız. O ceza sonrasında Liverpool tribünlerinde açılan bir pankart, aslında iki kulüp arasındaki rekabeti en iyi şekilde anlatıyordu: “Biz ırkçı değiliz, sadece Manchesterlılar’dan nefret ederiz!”
Ateşli İtalyanlar
Soğukkanlı İngilizler futbolda bu kadar ateşliyse, sıcakkanlı İtalyanların alev alev tutuştuğunu söylemek pek yanlış olmaz. “Dur bir dakika, İngiliz derbilerinin sayısının çokluğundan bahsettin ama diğerlerini anlatmadın” diye söylenenlere interneti tavsiye ederim. Zira onların derbilerinden bir dergi yazısı değil, bir kitap olur ancak.
Ateşli İtalyanlar diyorduk. Küçük Bakire Meryem derbisi diye bilinen Milan-Inter karşılaşması dünyanın en çok izlenen derbilerinden biri. Önce Milan kuruluyor. Ama kulüp hep İtalyan futbolcu oynatıyor. Yabancı oyuncu da oynatmak isteyen bir grup ayrılıp Internazionale’yi kuruyor. Adı üstünde uluslararası. Ama konu alev alev yanmak olunca, Roma-Lazio derbisi İtalya sınırları içerisinde dumanı en bol olan karşılaşmadır. Lazio faşist diktatör Mussolini’nin izlerini taşır. Kadrosunda çok uzun yıllar siyahi oyuncu bulundurmaz. Efsane oyuncuları Paolo di Canio bir maçta Nazi selamı dahi vermiştir. Onlara göre Roma “Yahudilerin desteklediği zenci takımıdır.” Roma ise başkentteki işçi ve göçmenlerin desteğini arkasına almıştır. Bir nevi sağ-sol kavgası halinde geçen karşılaşmalardan önce Roma sokakları yanar. Her iki grup da şehrin sahibinin kendisi olduğunu iddia eder. Evet, bir nevi Tosun Paşa-Yeşil Vadi hikâyesi.
Futbola Siyaset Karışır
Bir dönem Çavuşesku’nun desteklediği Steaua Bükreş ile ona karşı polis ve muhalefetin desteklediği Dinamo Bükreş, Romanya’nın en büyük derbisidir. 1988 yılında yaşanan bir olay, sadece futbol tarihi değil dünyadaki diktatörlük tarihi açısından büyük önem teşkil eder. İki takım arasındaki kupa finali 1-1 iken, Steaua’nun bir golü ofsayt gerekçesiyle verilmez. Fakat devreye Çavuşesku girerek golün sayılmasını emreder ve kupa da Steaua Bükreş’e gider. İlginç tesadüf, o dönem Dinamo’yu Lucescu çalıştırmaktadır. Yıllar sonra Lucescu’nun Beşiktaş’ı çalıştırdığı dönemde, siyah beyazlı ekip ligin ilk yarısını 11 puan önde kapatmasına rağmen, 2003-04 sezonu şampiyon olamaz. Lucescu ise “Türkiye’de futbol düzeni Çavuşesku Romanya’sını hatırlatıyor” deyip ülkesine geri döner.
Bir dönem Rusya Savunma Bakanlığı’nın hissedarı olduğu CSKA Moskova ile halkın takımı olarak bilinen Spartak Moskova da yine siyasi izler taşıyan derbilerden biridir.
Kahire derbisi ise Orta Doğu’nun en önemli olayıdır. Al Ahly İngiliz sömürgeciliğine karşı direnirken ve milliyetçilerin desteğini arkasına almışken, Zamalek ise yabancı hayranlığı güden, Kralcıların takımıdır.
İspanya’da Kral Franco ve kurduğu düzenin destekçileri Real Madrid’i savunurken, karşılarında aynı şehirde yaşamaya çalışan Cumhuriyetçilerden ve isyan duygusundan beslenen Atletico Madrid yer alır.
Anti-Faşist Birleşik Gençlik İttifakı temsilcisi Kızıl Yıldız ve Yugoslav Halk Ordusu’nun takımı Partizan’ın siyasi rekabeti ise Belgrad Derbisi’nin doğmasına sebep olmuştur.
Her Şeyin Başı Para
Maraba sınıfını temsil eden Marsilya ve onların ürettiğini yiyen züppe Fransızları temsilen Paris Saint-Germain, karınca Benfica ve ağustos böceği Sporting Lizbon, emekçi Olympiakos ve Atina’nın yüksek sınıfını arkasına alan Panathinaikos, hayattaki gelir eşitsizliğine tepki olarak doğan derbilerdir.
Bunların en tepesinde ise Superclasico diye bilinen Arjantin derbisi Boca Juniors ve River Plate gelir. Cenevizliler diye bilinen Boca işçi sınıfını temsil ederken, Los Millonarios diye bilinen River ise zenginlerin takımıydı. Hatta Boca taraftarları, River oyuncu ve taraftarlarının korkak olduklarını iddia ederek onlara Gallinas (tavuk), River taraftarları ise fakir rakip taraftarların kötü koktukları gerekçesi ile Los Chanchitos (küçük domuzlar) lakabını takmıştır.