VEDANIN KARE ASI

Vedalar hep zordur. Futbolcuysan yeşil sahalara, taraftarsan odanın duvarına posterini astığın futbolcuya… Bir daha onun gibisi gelmez sanırsın ancak çok değil, birkaç yıl sonra bir başka yıldız parlar. “Tıpkı onun gibi” der, yeni yıldızı gönlündeki o eski futbolcuya benzetirsin.

Saha dışındaki hayatını boş verin; yıllarca İngiliz Milli Takımı’nda oyun kurucu rolünün hakkını veren Paul Gascoigne, nam-ı diğer Gazza, Milli Takım’ı bırakalı 16 yıl geçmiş.
Maç başına attığı gol sayısı ile rekor kıran “bombacı” lakaplı Gerd Müller, Alman Milli Takımı’nı bırakalı 40 yıl geçmiş.
Roma kulübünün sembol ismi olan Totti’den de önce, kulüpte geçirdiği 16 yıl ile asıl sembol olan Giuseppe Giannini, İtalya Milli Takımı’nı bırakalı 23 yıl olmuş.
İsmi hiçbir zaman oynadığı Barcelona ve Real Sociedad’da golcü oyuncuların önüne geçememiş de olsa, tam bir orta saha emekçisi olan Jose Mari Bakero, İspanya Milli Takımı’nı bırakalı 20 yıl olmuş.
Bu yıldızların vedasını canlı izleyenler, o gün “Bir daha yerleri dolmaz” diyordu. Sonra Pirlo, Gerrard, Klose ve Xavi geldi. Şimdi ise Milli Takım perdesi onlar için kapanıyor. “Form geçici ama klas kalıcıdır” sözü için doğmuş bu kare as, son Dünya Kupası maçlarına çıkıyor.
Dünya Kupaları biraz da nostalji ve tarih içerir. Bu Dünya Kupası da biteceğine üzüldüğümüz bir dizinin finali gibi. Mahşerin dört atlısı sayılabilecek bu adamlar topa her vurduğunda sadece pozisyon üretmiyor; aynı zamanda 90 dakikanın kokusunu almanızı sağlıyorlar. Onların sözlüğünde “top kaybetmek” yok. Hâlâ şiir gibi futbol ortaya koyan nadir romantikler onlar. Sadece kazanmak için değil, yeşil sahada nefes aldıkları için oynuyorlar. Şimdi ceketlerini asma sırası onlarda; “Bir daha asla onlar gibisi gelmez” deme sırası biz futbolseverlerde.

01

MIROSLAV KLOSE

Onunki bir aşk hikâyesi. Hem de geç bulunan bir aşk. Kariyerine Kaiserslautern ile başlamıştı. Ancak 22 yaşına iki gün kalıncaya kadar burada A Takım ile idmana bile çıkamamış, amatör takımda oynayan “çelimsiz” ama yetenekli bir çocuktu. Zamanın hızlı geçtiğini ama futbolcular için çok daha hızlı geçtiğini biliyordu. Bildiği bütün yıldız futbolcular ya genç yaşta keşfedilmişti, ya da alt yapıdan A Takım’a yükselmişti. Ve o gün kendi şansını kendisi yarattı. A Takım antrenmanı bitince teknik direktör Otto Rehhagel’in yanına gidip, “Acaba bir kere A Takım ile idmana çıkma şansım olur mu?” diye sordu. Asıl hikâye böyle başladı.
Kaiserslautern’de başlayan geç kariyeri, kısa süre sonra Werder Bremen ve Bayern Munich’de, şimdilerde ise Lazio’da olmak üzere devam etti. Babası da futbolcu olan Klose, attığı her golden sonra üç işareti yapıp ikiz çocukları ve eşine selam yolluyor. Futbolu bırakınca teknik direktörlük değil ama çocukların eğitimine yönelik projelerde yer almak istemesi, özellikle zor geçen çocukluk yıllarından izler taşıyor. Hayatı boyunca hep tümseklerle karşılaşmış bu adamın en temel özelliği pes etmemesi. Özellikle Bayern’de yedek kaldığı günler çok oldu. Ama asla mızmızlanmayan Klose, “Bir futbolcu eğer yedek kalıyorsa hatayı kendinde aramalı ve kadroya girebilmek için daha fazla çalışmalı” dedi. Bu prensibinin meyvesini toplaması da uzun sürmedi. Alman Milli Takımı teknik direktörü Löw, önemli bir Finlandiya maçı öncesi onu kadroya aldı. “İdmanlarda o kadar istekli ve hırslı çalışıyordu ki, kadroya onu ben almadım, kendisi girdi” diyen Löw, Klose ile Alman Milli Takımı’nda yeni bir sayfa da açmış oldu.
Enteresandır ki, 36 yaşındaki tecrübeli futbolcu bugüne kadar oynadığı takımlarla sadece iki lig şampiyonluğu kazandı. Onlar da Bayern Munich’de oynadığı döneme denk geliyor. Yine kulüp bazında sadece bir kere gol krallığı var. Diyeceksiniz ki, peki bu adamı golcü ve farklı kılan ne? Cevap basit: Alman Milli Takımı’ndaki performansı.
Klose, ilk Dünya Kupası olan 2002’de finale kadar yükselen takımına 5 gol ile katkı yapıp, Ronaldo’nun arkasından gol krallığını ikinci sırada tamamladı. 2006’da yine 5 gol attı, bu kez Altın Ayakkabı’nın sahibi oldu. Dört sene sonra turnuvayı 4 gol ile bitirdi. Toplamda, Dünya Kupaları’nda 19 maçta 14 gol atan Klose, 0,74 gibi bir gol ortalamasına sahip. Bu da onun Almanya için, özellikle de Dünya Kupaları’nda nasıl bir önem taşıdığının ispatı.
Brezilya 2014 Dünya Kupası onun için ayrı bir önem taşıyor. Turnuva tarihine ait gol ve maç sayısı rekorlarını kırmaya çok yakın. Bu sebeple, “Sakatlanıp Dünya Kupası hayalimi riske atmak istemiyorum” dedi ve kendisiyle özdeşleşmiş olan takla atarak gol sevinci yaşama hareketini bıraktı. Bugüne kadar başardıklarını düşününce, şüphesiz önündeki rekorları kıracaktır. Dünya Kupası’na veda ederken, bizler “Acaba onun rekorlarını kırmak için dört yıl sonra kim çıkacak?” diye düşüneceğiz.

BENZER YAZILAR