STEVEN GERRARD
Hiç şüphesiz ki büyük futbolcu olmak, aynı zamanda hayatında kırılma noktaları taşımakla oluyor. Liverpool’un bu efsane kaptanını kariyerinde bu noktaya taşıyan ise acı bir olay, yani Hillsborough faciası oldu. Ünlü futbolcu her maça, 1989 yılında Liverpool sevdası uğruna bu faciada hayatını kaybeden 96 kişiden biri olan küçük kuzeni için çıkıyor.
Gerrard daha 8 yaşındayken, Liverpool’da Jason Koumas ve Michael Owen ile antrenmanlara çıkıyor. İlk gençlik yıllarında ise kariyeri çoktan başlamış ve Liverpool çocuklarının kaptanı bu genç, İngiltere için futbolun tepesindeki adam sayılan Alex Ferguson tarafından bir davet almıştı. Bu daveti kibarca reddeden Gerrard için Sir Ferguson sonraları, “Kendisinin bu Liverpool’a adanmışlık hikâyesini bir türlü anlamlandıramıyorum” diyecekti. Kariyeri boyunca 600’den fazla maça çıkan ve karşısına defalarca transfer fırsatı çıkan bu adam ise üzerine giydiği formayı bir daha çıkarmadı. Karnı doysun diye değil, gönlü doysun diye oynadı ve en büyük davası Hillsborough faciasının beden bulmuş hali oldu. 2005 yılında İstanbul’daki meşhur Şampiyonlar Ligi finalinde kupayı aldıktan sonra, zenginler kulübü Chelsea’ye gidip gitmeyeceğini soran gazeteciye, “Böyle bir geceden sonra bir insan, kendisine ne kadar para verilirse verilsin Liverpool›dan ayrılamaz!›› dedi.
Liverpool kariyeri boyunca ligi sadece bir kez Manchester United’ın önünde bitirebildi. Premier Lig’i kazanamamış en büyük oyuncu olduğu kesin. Ancak bu Milli Takım başarısını gölgelemedi. İngiliz Milli Takımı’nda koluna geçirdiği kaptanlık bandını bir daha çıkarmadı. Satranç oynayanlar bilir; vezir ne kadar kıymetli ve sonsuz varyasyonla oynuyorsa, Gerrard da Milli Takım’da aynı rolü üstlendi. Meşhur “oyunu her iki yönde oynamak” lafının tanımı oldu. Son yıllarda büyük bir düşüş gösteren Milli Takım’da taraftarların her maç öncesi söylediği ortak söz şu:
“Neyse ki kaptan Gerrard var.” Oysaki o ilk çıktığı milli maçı hatırladığında, heyecandan kramponlarını bile bağlayamayacak kadar genç bir çocuk olduğunu düşünüyor.
Gerrard yazdığı otobiyografisinde, hocaları sık değişse de, İngiltere Milli Takımı’nın antrenmanlarının bir futbolcuyu aynı zamanda üst düzeye taşıyacak nitelikte olduğundan bahseder. Bir idmanda ilk kez bir Beckham ortasına koştuğunda, “Ben daha dokunmadan gol olmuştu. Beckham ortasını tam yerine atıyor. Aslına bakılırsa kaçırması çok zor” der. Hiç şüphesiz başına gelen en talihsiz olay, 2006 Dünya Kupası çeyrek finalinde Portekiz ile oynadıkları karşılaşmadır. Zaten tarih boyunca yüzü penaltılara kalan maçlarda gülmeyen İngiltere’de maç yine penaltılara kalınca, yılların travması etkisini gösterir ve Gerrard da penaltıyı kaçırır. Olayı sonraları şu sözlerle anlatır
“Orta yuvarlakta toplanmış arkadaşlarımın güvenli ortamından ayrıldım. Bir anda yalnız kalmıştım. Yolculuk yalnızca 40 metreydi ama bana 40 km gibi gelmişti. Üzerimdeki baskıyı düşünmemek için adımlarımı sayıyordum. Ama hiçbiri bir işe yaramadı. Aylar geçti ama ben hâlâ zihnimde Dünya Kupası’nda atmam gereken penaltıyı atıyorum.”
İngiltere altın neslinin çocuğu olan Gerrard, ne kulübünde ne de Milli Takım’da öyle şaşaalı başarılara imza atamadı. Ama İngiltere futbol tarihinin en istikrarlı ve istekli kaptanlarından biri olarak tarihe geçti. Bugün dünyanın dört bir yanındaki teknik direktörler, genç oyuncularına Gerrard’ı izlemelerini ve örnek almalarını söylüyor. O ise Brezilya’dan kariyerinin son altın dokunuşunu yapacağı bir başarıyla dönmek istiyor.