WOMEN’S HEALTH KADINI

Ekip olarak nasıl oldu anlamadık ama bugüne kadar geçirdiğimiz en kısa ve hızlı kapak çekimini Cansu Dere ile gerçekleştirdik. Samimi ve esprili tavırlarından ötürü Dere’ye teşekkür ediyoruz.
Kariyerine model olarak başlayan Cansu Dere’yi önce televizyonda sonra beyaz perdede görmeye başladık. Bugüne kadar Metropalas, Alacakaranlık, Güz Yangını ve Sıla isimli dizileri, Son Osmanlı Yandım Ali, Kâbuslar Evive Acı Aşkisimli sinema filmleriyle karşımıza çıktı. Şimdilerdeyse Dere, günümüzün popülerdizisi Ezel’deki Eyşan karakteriyle adından çokça söz ettiriyor. Oyunculuk alanında oldukça iyi bir başarı yakalayan Dere, kariyerine buyoldan ve emin adımlarla devam edeceğini söylüyor.

Kariyerine 2000 yılında katıldığın Miss Turkey Güzellik Yarışması’nda aldığın dereceyle başladın. 2000 yılından bu yana neler oldu biraz senden dinleyelim…
1997 yılında Gaye Sökmen’in ajansına yazıldım ve modellik yapmaya başladım. Sadece Vakko ve Beymen defilelerine çıkıyordum. O zamanlar İzmir’de yaşıyordum. Daha sonra üniversiteyi kazanınca 1998 yılında İstanbul’a geldim ve yerleştim. 2000 yılında yarışma ve daha sonrasında çeşitli televizyon programları yapmaya başladım. Ardından dizi ve film teklifleri bunu takip etti ve bugünlere geldik.

N-Moda programı senin için değişik bir tecrübe olmuştur…
Evet, öyle oldu. Hem kamera önü, hem de arkasında olduğum için çok şey öğrendim ve zevkle yaptım.

Ekranda olmayı mı tercih ediyorsun yoksa podyumları mı?
Podyumları çok severek yıllarca çalıştım. Ayrı bir yeri vardır benim için. Sonucundan çok da mutluyum çünkü işimi iyi yaptığımı düşünüyorum. Ama şu anda çok farklı bir noktadayım. Podyumla karşılaştırılacak bir durum olduğunu düşünmüyorum. Podyumu kullanabileceğin farklı bir yaş aralığı vardır ve oraya yakışmak çok önemlidir. Şu an modellik için ayıracak zaman bulamıyorum. Aslında istemiyorum da. O yıllar benim için geçti biraz. Artık başka şeylere konsantre oldum ve bu yolda ilerlemek istiyorum.

Bu durumda oyunculuğa başlayınca modellik doğal olarak ikinci planda kaldı. Öyle mi?
Yok, ikinci planda kaldı demeyelim. Şu anki çalışma şartlarımdan dolayı ikisini bir arada yürütmem oldukça zor. Zaten artık eskisi gibi defileler de çok fazla olmuyor. Örneğin geçtiğimiz günlerde Fashion Week vardı fakat ben yoğunluğumdan dolayı katılmak istememe rağmen zaman ayıramadım. Yani tabii önceliğim artık farklı. Hayatta yıllar geçtikçe insanın hoşlandığı ve yapmak istediği şeyler de değişiyor. Başka şeyler deneyimlemek istiyorsunuz. Şu an bu durum benim için böyle ve böyle de devam edecek.

Gelen dizi ya da film tekliflerini neye göre değerlendiriyorsun?
Bana göre önemli olan senaryoyu okuduğumda hissettiklerimdir. “Ezel”de de böyle olmuştu. Senaryonun beni etkileyebilmesi çok önemli. Sonra çalışacağım oyuncu arkadaşlarım, yönetmen ve yapım şirketi de bir o kadar önem taşıyor. Karar verirken bunların hepsine birden bakıyorum aslında çünkü ekip işi olduğu için hepsi bir araya geldiğinde güzel işler çıkıyor.

Bir sinerji oluşuyor tabii ki…
Tabii ki. Arada bir tanesi problemli oluyorsa zaten iş başarısız oluyor. Ezel’de de bu, aynı şekilde ilerledi. İlk senaryoyu okudum ve çok etkilendim. Senaryonun yazarları Kerem ve Pınar’ı gerçekten çok başarılı buluyorum. İnsanlar için 90 dakika yazmak ve onu seyrettirmek çok zor ama bize dizi senaryosunun farklı bir şekilde yazılabileceğini gösterdiler. Yönetmenimiz Uluç’un kullandığı açılardan, tekniğe kadar çok cesur olduğunu düşünüyorum. Çalışacağım oyuncu kadrosunu zaten biliyordum. Bu güzellikleri bir araya getiren de zaten iyi bir yapım şirketidir. Yapım da bu konuda çok başarılı. Çıkaracağı işe ve çalışacağı insanlara kıymet veriyor. Ben bu konuda kendimi şanslı buluyorum.

Karakter olarak Ezel’deki Eyşan’la örtüşen tarafların var mı?
Eyşan’ın baştan gelen aileyle bir sorunu var. Annesi, babası ve yaşadığı çocukluk oldukça sorunlu. Ben öyle bir çocukluk yaşamadım. Sevgi ve saygının hâkim olduğu iyi bir ailede büyüdüm. Maalesef Eyşan’ın böyle bir durumu var. Aslında görüyoruz ki kız çocuklarının babasına karşı büyük bir tutkusu oluyor. Her insanın içinde kötü tarafları bulunur. Eyşan karakterinde bu kötü taraflar ve zaafları babası tarafından keşfedildiği için o şekilde yetiştiriliyor. Bu da bir ailenin çocuğunu yetiştirirken nelere dikkat etmesi gerektiği konusunda çok güzel bir örnektir. Eyşan’ı başka bir aile yetiştirseydi bambaşka bir insan olurdu. Eyşan’ın keşkeleri var, benimse yoktur.

Senin babanla olan ilişkin nasıl?
Babamla 1998 yılından beri ayrı yaşıyoruz. Onlar İzmir’de yaşıyor. Belki çok kucak kucağa bir baba-kız ilişkimiz olmadı ama ben zaten insanlarla genel olarak o şekilde ilişkiler kuran biri değilim. Ama her zaman birbirinin fikirlerine saygı duyan, dinleyen ve tartışabilen bir ailem oldu. Bu açıdan kendimi şanslı buluyorum.

Yaptığın iş konusunda ne düşünüyorlar? Seni destekliyorlar mı?
Tabii, her zaman. Bu konuda başından beri hiçbir zaman problem yaşanmadı çünkü bana çok güvendiler. 18 yaşında bir kızı üniversiteye gitsin diye başka bir şehirde yalnız bırakmak aslında çok güven gerektiren bir şey. Ben de güvenlerini hiç boşa çıkarmadım. Aslında ailemi şimdi anlayabilmeye başladım. İnsanın yaşı ilerledikçe, büyüklerini daha iyi anlamaya başlıyor. O yüzden cesaretinden dolayı babamı hep kutlamak istiyorum. Şu an ben aynı şeyi kızım olsa yapabilir miyim bilmiyorum.

Kenan İmirzalıoğlu ve ekiple gayet iyi anlaşıyorsun. Peki set dışında da görüşüyor musunuz?
Dışarıda bir hayatımız yok ki.  Zaten hep beraberiz. Set dışında olduğumuz zamanlarda kendi hayatımızdaki insanları görmeye çalışıyoruz açıkçası. Fakat toplanıp diziyi beraber seyrettiğimiz günler oluyor. Onun dışında dediğim gibi kendimize, arkadaşlarımıza ve ailemize zaman ayırmaya çalışıyoruz.

Cansu Dere boş zamanlarında neler yapar?
Açıkcasını söylemek gerekirse evde otururum. Evdeyken de film seyrederim ve kitap okurum. Aslına bakarsanız tamamen normal şeyler yapıyorum. Zaten duygusal anlamda yorucu bir iş yaptığım için kendime ait zamanda sakinliği seçiyorum ve kafa dinlemeye çalışıyorum.

Kendinle barışık bir insan mısın?
Ruh hali değişken ama kendiyle barışık bir insanım. Bazı günler çok pozitif uyanırım bazen de aynaya bakıp “Ne komik bir tipsin kızım yaa” der kendimle dalga geçerim. Ama kendimi sevmemek gibi bir durumum yok. İnsan kendini sevmezse kimseyi sevemez.

Genel olarak da pozitif bir enerji yayıyorsun zaten…
İnsanlar genelde aksini düşünüyor ama aslında kendime ait olan ve koruduğum bir dünyam var. Oraya çok da fazla insanı sokmak istemiyorum. İnsanlar ekrandan asıl Cansu’yu haliyle göremiyor. Örneğin ben çok neşeli bir karakteri oynuyor olsaydım öyle görünecektim. Sıla’ da insanların tepkisi farklıydı, Eyşan’da farklı.

Yolda seni görüp Eyşanmışsın gibi davrananlar oluyor mu?
Çok değil ama geçenlerde bir markette alışveriş yaparken bir olay yaşadım. Genç biri yanıma gelip “Kız arkadaşımdan ayrıldım. Kadınların bu kadar kötü olabileceğini gördükten sonra daha fazla sürdüremedim ve ayrıldım” dedi. Diziyle gerçek hayatı birbirine karıştırmamak gerekiyor gerçi ama açıkçası ben Eyşan’ı suçlayamıyorum. Onun oynadığı karakterin bir seçim yapması gerekiyordu. Kız kardeşinin sağlığı aşktan daha önemliydi. Erkekler kadınlar kadar plancı değil. Ömer’i gerçekten sevdi fakat kız kardeşinin hayatını seçmek zorundaydı. Babası da onun zayıf tarafını kullandı. Çok güzel bir söz vardır: “Babalar kızlarına ellerini uzatırsa, kızlar babalarını cehenneme kadar takip eder.” Eyşan da bunu yaptı. Babasını cehenneme kadar takip etti.

Pek öyle görünmemene rağmen yemek yemeyi çok sevdiğini söylüyorlar. Doğru mu?
Evet, çok seviyorum. Acıkınca kan şekerim düşüyor ve sinirli bir insan olmaya başlıyorum. Mutlu olmak için tok olmam gerekiyor. Sık sık ama az az yerim.

Mesela bir gün boyunca neler yersin?
Çalışıyorsam genelde sette ne varsa onları yiyorum. Çok özel tercihlerim olmuyor. Örneğin Sıla’nın çekimlerinde Mardin’de bu konuda çok problem yaşadım. Aç kalmak ve kötü yemekler gerçekten mutsuzluğa sebebiyet veriyor. Mardin’in yemekleri kötü demek istemiyorum ama ben et yemediğim için sorun yaşıyordum. Alıştığım bir lezzet var. Hafif şeyler yemeyi tercih ediyorum. Bizim yemeklerimiz çok başarılı. Ev yemeğini çok seviyorum. Çorba olsun, zeytinyağlı olsun ne varsa yiyorum. İnsanlar az yediğimi düşünüyor fakat aslında gayet normal yiyorum. Tatlı sevmem. Öyle bir avantajım var fakat zararlı bir şey dersen patates kızartması ve cips severim ama onları da çok sık yemem zaten.

Sporla aran nasıl? Neler yapıyorsun?
Pilates yapıyorum fakat şu sıralar itiraf edeyim tembellik ediyorum. Uzun zamandır gitmiyorum. Vaktim olduğunda haftada iki veya üç kez gidiyorum. Sırtımdaki problemlere çok iyi geliyor. Açıkçası spor salonlarından pek haz etmiyorum. O koşu bandında bir türlü zaman geçmiyor. Ama sahilde saatlerce yürüyüş yapabilirim. Bu da bana yetiyor zaten. İşin doğrusu spora adanmış bir hayatım yok ama sağlıklı yaşıyorum. Çok su içmeye gayret ediyorum ve asitli içecekler tüketmiyorum.

Medyada olmak sana neler öğretti? Senden neler götürdü?
Biraz belki huzurumu kaçırmış olabilir çünkü en nihayetinde özgürlüğünü öyle ya da böyle etkiliyor. Gazetede kendimi görmekten çok haz almıyorum. Konu olan haber yaptığın işten ötürüyse problem değil ama onun dışında çıkan haberler rahatsızlık verici. Gerçi artık çok da önemsemiyorum. Zamanla önemsememeyi öğreniyorsun. Çok gazete okumamaya çalışıyorum. Köşe yazarlarını ise internetten takip ediyorum. Yapacak bir şey yok çünkü bununla savaşılmaz. En güzeli hayatından dışarı itmek. Ben de bunu yapıyorum.

Terazi burcu olduğunu öğrendim. Burcunun özelliklerini taşıyor musun?
Çok anladığım konular değil. Yükselenimi bile bilmiyorum. Dengesiz diyorlar terazi için ama ben güzel bir denge yakaladığımda gayet iyi ilerliyorum. Hayat da tabii denge bozulduğunda problemler oluşuyor. Terazi burcu kadınlarına baktığımda narsist bir tarafı olduğunu görüyorum ama benim öyle bir durumum yok.

Güzellik senin için ne anlama geliyor?
Bu, insanın enerjisiyle ilgili bir şey. Ben boş güzellikten pek hoşlanmam. Nasıl ki bir biblo alır evine koyar ve kırıldığında da pek fazla üzülmezsin. Dış güzellik, iç güzellikle birleştiğinde bir anlam ifade ediyor bana. Yani kalp ve zekâ bir aradayken güzel. Ne kadar kaşı, gözü güzel olursa olsun insanın kalbinin güzel olması gerekiyor.

Aşkı nasıl yasarsın? Senin için aşkın tanımı nedir?
Güzel bir şeydir. Çok iyi bir duygudur şayet hayatın trajik bir durumda değilse. Çünkü hayata bir kere geliyoruz ve tadını çıkarmamız gerekiyor. Aşkın tanımını yapabilmek için ne filozoflar uğraşmış da yapamamış. Şimdi ben ne desem boş…

Ezel bittikten sonrası için bir projen var mı?
Yok. Uzun vadeli plan yapmıyorum çünkü hayatta bir sürü şey değişiyor ve hayat planladığın gibi gelişmiyor.

Son olarak Women’s Health okurlarıyla paylaşacağın güzellik sırların nedir?
Öyle çok gizli sırlarım yok. Masaj yaptırmayı çok seviyorum.Su içiyorum, sağlıklı yaşıyorum ve hayata iyi tarafından bakmaya çalışıyorum. Kendi hayatımızın kıymetini bilmeliyiz çünkü dünyada kafayı takmamız gereken çok daha büyük problemler var. Tabiikilo problemli bir şey. Yemeği kesmek zor olsa gerek fakat beslenmek düzenle ilgili bir şey. Biliyorum sinir bozucu ama bu biraz da genetikle ilgili.

Röportaj: Hande Tokmak / Fotoğraflar: Metin Bakırkaya

BENZER YAZILAR