Bakiye Duran kimdir?

Dikkat: Bu yazı yüksek oranda ilham içerir. Okuduktan sonra pes etmeye yaklaştığınız her an, aklınıza Bakiye Duran gelecek ve adımlarınız kendiliğinden hızlanacak.

Hayatın kendisi bir maraton

Yurt dışında ultra maraton koşan ilk Türk sporcu Bakiye Duran, çeşitli organizasyon ve etkinliklerde konuşmacı olarak yer alıyor. İç motivasyon, hedefe kilitlenmek, sonuç odaklı olmak, engellerin başarıya dönüştürülmesi gibi başlıklar altında birikimlerini paylaşıyor.

bakiye duran

YIL 2003. Tayvan’ın başkenti Taipei’de 100K Ultra Dağ Maratonu için farklı ülkelerden gelen ve milli forma giyen koşucular; beslenme danışmanı, sağlık ekibi, menajer, temsilci ve Ultra Maraton Birliği başkanından oluşan kafileleriyle birlikte, ülke bayraklarını gururla taşıyarak resmi geçitte bulunurlar. ABD kafilesinin hemen arkasında tek başına yürüyen bir kadın vardır. Bir elinde Türk bayrağı, diğer elinde Türkiye yazılı levha, önünde asılı federasyon bayrağı ve üzerinde kendi imkânlarıyla aldığı kırmızı beyaz bir forma. Yalnız ve dimdik yürürken, kopan inanılmaz alkışlarla gözyaşları yanaklarından süzülür. Sahneye çıkma sırası geldiğinde tek başına milli marşı okur. Ardından mikrofonu Ultra Maraton Birliği Başkanı Malcolm Campbell alır ve şöyle der: “Ülkesi Ultra Maraton Birliği’ne üye olmadığı için yurt dışındaki maraton yarışlarına tek başına katılan Bakiye Duran, ‘Bu sefer kaybolur’ dememize ve yabancı dil bilmemesine rağmen her zorluğu aşıyor. İnsanın isterse dünyanın her yerinde koşabileceğini gösteren bir rol model. Ben onu ‘ultra maratonun yalnız ve cesur kızı’ ilan ediyorum!”

Konuşma bittiğinde dakikalarca alkışlanan ve o günden sonra “Yalnız ve Cesur Kız” olarak anılan Bakiye Duran, Türkiye’nin bir ultra maraton tamamlayan ilk sporcusu. Samsun’da 10 kişilik bir ailede büyüyen Duran’ın hayatına koşmak eylemi, her işe koşturmasıyla girmiş. “Ben köyde büyüdüm. Benim için koşmak bir spor değil, yaşamımız için zorunlu bir hareketti. Koşmadan, koşturmadan işler bitmezdi” diyor. Ailesine destek vermek için eğitimini tamamlayıp kimya öğretmeni oldu ve 2005 yılında emekli oluncaya kadar mesleğini sürdürdü. Koşmayı ise kendi deyimiyle “aralara sıkıştırdı.” Katıldığı ilk önemli yarış 1989’daki Avrasya Maratonu oldu. Sonrasında 200 metreden 100K’ya kadar var olan tüm mesafe yarışlarında, hatta 48 saat ultra maratonlarda koştu ve pek çok derece yaptı. İlk ultra maratonunu ise 2000 yılında koştu. Uzun mesafeli yarışları ilk kez siyah beyaz bir televizyonda gören Duran, hayallerinin temelinin o zaman atıldığını söylüyor: “Filmde çamurlu kırsal bir arazide günlerce süren bir yarış vardı. Finish’e sürünerek giden bir kadın kazanmıştı ve kazandığı para ödülüyle ailesini kurtarmıştı. O günden beri hep öyle bir yarış aradım. Hâlâ hayal ettiğim gibi bir yarış koşamadım.”

bakiye duran

Koşmak DNA’mızda var

Adettendir, böylesine tutkulu bir koşucuya neden koştuğu sorulur. Sorumuzu “Neden koşmuyoruz demek daha doğru olur” diyerek düzelten Duran, tabelaya yazılıp her yere asılacak cinsten yanıtını şöyle sıralıyor: “Koşmak özgürlüktür. Kendini yaşamaktır. Hayata meydan okumaktır. Kendinle hesaplaşmaktır. Yaban hayatını yaşamaktır. Körelmiş genleri canlandırmaktır. Binlerce yıldan beri hayatta kalmanın temel hareketidir. İnsanların zekâ ve yeteneklerini geliştiren bir eğitim biçimidir.”

Körelmiş genleri canlandırma meselesi dikkate değer bir nokta. Koşuyu genetik bilimine dayanarak tanımlayan Duran, özellikle ultra maraton koşmanın modern çağ insanları için ne denli hayati ve önemli olduğunu şöyle anlatıyor: “İnsanlar da diğer canlılar gibi milyonlarca yıldan beri vahşi hayatta yaşamlarını sürdürüp, günümüze geldi. Yerleşik hayata geçeli ve şehirleşme sürecine gireli çok olmadı. Hâlâ hücrelerimizdeki kromozomlarda yer alan genlerde değişmeyen, vahşi hayatta yaşayabilmemizi sağlayan DNA molekülleri bulunuyor. Körelmediler ama modern yaşamda kullanmaya fırsat bulamıyoruz. Karnını doyurma, avını yakalama, düşmanından kaçma, saklanma gibi yetenekler bastırıldığı için, egolarımız gelişti. Hırs, kapris, bencillik ve depresyon gibi durumların rastlanma sıklığı arttı. Bu “benlik” duygularını yenebilmek için doğa aktiviteleri düzenleniyor. Safari, avcılık, atıcılık, dövüş sporları gibi branşlara bu bağlamda bakabiliriz. Ama daha zararsız ve her insanın yapısına uygun olan doğal ortamlarda (arazilerde, ormanlarda, dağlarda, kayalıklarda, çöllerde, bataklıklarda) yapılan ultra maratonlar ve macera sporları öne çıkıyor. Ayrıca en kolay yapılabilen, en ucuz spor şeklidir koşu. Gece, gündüz, kar, yağmur hiç fark etmez. Yalın ayak bile koşabilirsiniz.”

Özellikle arazilerde gerçekleştirilen doğa sporlarının, uzun mesafeli ultra maraton koşularının, insanların bedensel ve zihinsel, hatta psikolojik gelişimleri üzerinde büyük etkisi olduğunu söyleyen Duran, bu koşularda insanın kendisini bulduğunu belirtiyor: “Çölde koşarken hangi ülkede doğduğunuz, işiniz, maaşınız önemini yitiriyor. Ceviz büyüklüğünde bir taşa takılıp dereye yuvarlandığınızda, sadece kendinizi bulursunuz. Kendiniz olarak kalabilmek için kendiniz olmalısınız. Neler yapabileceğinizi bilmelisiniz. Kendinizi tanımıyorsanız, bir ihtiyacınız olduğunda yardım etmesi için kendinizi bulamazsınız. O halde bol bol kırlarda, bayırlarda, tek başımıza sonsuzluğa doğru koşmalıyız.”

Biz motivasyon üzerine sayfalarca yazaduralım; Bakiye Duran’ın yaklaşımı oldukça basit ve net: “Koşmak için koşmayı istemek yeterli. Âşık olmak için aşkı düşünmek gerekmez. Görürsün ve âşık olursun. Yani koşmak istersin ve koşarsın.”

Bugüne kadar en zor yarışı, Patagonya’daki macera yarışı olmuş. Üç gün boyunca cıvık, simsiyah ve pis kokan bataklıklarda, sert bir zemine oturamadan koşan Duran, bisiklet etabında uyuyakaldığı için kaza tehlikesi geçirmiş. Yarışı tamamlamış tamamlamasına ama “Bir daha cıvık ve yumuşak bir şey görmek istemedim. İki yıl muz yemedim” diyor.

Beslenmeye gelirsek, şu ana kadar okuduklarınızdan yola çıkarak tahmin etmeniz güç değil; Bakiye Duran beslenme konusunda da sadelik ve doğallıktan yana. Çocukken ne yiyorsa, bir ultra maratoncu olarak da aynı şeyleri yediğini söylüyor. Çünkü ona göre “Bunu yerseniz daha iyi koşarsınız diye bir gıda yok.” Yurtdışında gittiği yarışlara süzme yoğurt, beyaz peynir, zeytin, su böreği, kuru fasulye, nohut götürüyor. Püf noktası ise az yiyerek yaşayabilmek.

Bakiye Duran’a göre bir ultra maratoncuyu şaşırtmak da pek kolay değil. Zaten farklı şeyler yaşamak için bu zorluklara katlanıldığını söyleyen Duran, karşılaşılan ilginç şeylerin hiç de sürpriz olmadığını söylüyor: “Mesela yaban hayvanlarının ayak izlerinde birikmiş sulardan çok içtim. Göletlerden kurbağaları kaçırıp el yüz yıkadım. ‘İçinde canlı varsa bu su içilir’ diyerek su yılanı yüzerken eğilip su içtim. Yolda bulduğum bir kuru soğanı elma gibi zevkle yedim. Yabani meyvelerle karnımı doyurdum. Aç kalsam böcek bile yerim.”

“Ultra maratoncular için mal, mülk, güzellik ve lüks koşmanın gölgesinde kalır. Hayatta öncelik sıralaması sağlık, sevgi ve insanlık olur. İradeli, planlı, azimli, korkusuz, desteksiz hayatını sürdürebilen bir insana dönüşür. Özgüveni gözlerinde parlar. Sevgisi herkese yeterli olur.”

bakiye duran

Kırılan kemikler bahane, 600k koşmak şahane!

Öte yandan, ultra maraton koşucularını doğanın şartlarından ziyade, fiziksel anlamda zorlayan bir konu var: para. Yurt dışı yarışlarının katılım bedelleri binlerce dolarla ifade edilirken, sponsoru olmayan bir sporcunun tüm masraflarını kendisi karşılayarak bu organizasyonlara katılması, takdir edersiniz ki hayli zorlayıcı oluyor. 42 yıldır koşan, 15 yıldır da ultra maraton koşan Duran, bugüne kadar sadece iki (rakamla 2) yarışa sponsor desteğiyle gidebilmiş.

Başarılı olduğu tarihlerde bazı yarışlara davet edilmiş; ödül kazandığı yarışların parasıyla diğer yarışa katılmış. Bu şekilde yıllardır Türkiye’yi yurt dışında temsil eden Duran, medya desteğiyle bu spora olan ilginin artmasını, böylece sponsorların da radarına girmesini temenni ediyor. Ultra maratonun ülkemizde gelişmesi için emek veriyor. Haliç Üniversitesi’nde macera sporları, doğa sporları ve ultra maraton organizasyonları derslerinde öğretim görevlisi olarak çalışıyor. Amacı bu organizasyonların ülkemizde de dünya standartlarında düzenlenmesi, bu işe uygun bölgelerin turizme açılması, bu sporun bölge halkına tanıtılması, yarışların gelir kaynağına çevrilmesi ve yabancı sporcuların Türkiye’ye gelmesi.

Ayrıca İstanbul’daki Çekmeköy Belediyesi’nin desteğiyle, üyesi olduğu macera sporları takımı TTT (Team Touareg Türk) ile birlikte, ilçedeki Taşdelen orman alanında Ultra Maraton Kamp Alanı kurdu. Sporcuların gece gündüz koşabileceği bir eğitim alanı inşa ediyorlar. Üstelik burada ultra maraton yarışları organize ediyorlar.

Bir ultra maratoncunun ödediği tek bedel para birimi cinsinden olmuyor. Uzun mesafeli antrenmanlar ve yarışlar için yurtdışına gidip gelmek, aileye ve işe fazla zaman ayıramamak anlamına da geliyor. Gece koşuları yapmak, 05.00’te kalkıp koştuktan sonra işe gitmek ama iş verimini düşürmemeye çalışmak, bazen yemek yerken elinde kaşıkla uyuyakalmak, disiplinli olmak, zaman yönetimini becermek de bu tutkunun getirisi. Ultra bir başarı için ultra bir yaşam gerekiyor. Yapılamayanı yapmak, fark atmak, farklı olmak ve fark edilmek bir ayrıcalık ama kolay değil.

Peki bu başarı hikâyesinde hiç başarısızlık anları olmadı mı? Sonuncu bitirmek, düşüp yuvarlanmak, sakatlanmak, hasta olmak, tansiyonun düşmesi… Tüm bunlar Duran için eksiklerini görmesi adına bir eğitimden fazlası değil. O yarış bittiğinde sıradaki yarışta neler yapacağını hesaplamaya başlıyor bile. Ağzınızı açık bırakacak bir örnek verelim. Fransa’da Les Arcs’da 400 km’lik macera yarışında arkadan gelen bisikletçiler virajı alamayıp Duran’ın üstüne düştüler. Sağ el bileği, omuz kürek kemiği ve sağ kalça kemiği kırıldı. Hemen Türkiye’ye dönüp ameliyat oldu. Sonra ne oldu dersiniz? Sadece 27 gün sonra Bakiye Duran’ı Kanada Quebec’te 600 km’lik bir macera yarışında koşarken gördüler! Ona göre bu mucizenin son derece basit bir açıklaması var: “İyileşme sürecim kısadır. Beyin gücüm de iyidir. Yılmıyorum.”

Engel ve sınır tanımayan bir sporcunun en yüksek hedefini merak ediyoruz. Duran bir Türk kadınının neler yapabileceğini göstermek için dünyanın en zor yarışlarına katılmayı kafasına koymuş. Bu yüzden Kuzey Kutbu Maratonu, Everest Trail Race ve Antarktika Buz Maratonu’na gitmeyi hedefliyor.

 

BENZER YAZILAR