Yarım Kalan İş

Shalane Flanagan, 2017 New York Maratonu’nda hayatının maratonunu koştu. O gün emekli olsa, zirvede bırakmış olacaktı. Ama o, bıraktığı yerden devam etmek üzere, bu ay gerçekleşecek Boston Maratonu’na kaydını yaptırdı.

Shalane Flanagan, Boston, Boylston’a yapacağı 42,2 km’lik koşunun başlangıç noktası olan Massachusetts, Hopkinton’a doğru ilerlerken saçını ve makyajını yaptırıyor ve elit koşucularca ilgili notlarının üzerinden geçiyor.

Flanagan kahvesini yudumlarken, Boston Maratonu tarihinde ABD kadınlar profesyonel branşlardaki en yüksek rekabetlerden birinin yaşanacağı yarıştaki olası senaryoları aklından geçiriyor.

Toni Reavis ve Lisa Hughes ile birlikte CBS televizyonunun canlı yayın kabinine çıkarken, Lisa Rainsberger’den 33 yıl sonra bu prestijli yarışı kazanan ilk Amerikan kadını olma ihtimalinin gerçek olduğunu biliyor.

Jordan Hasay mi kazanır? Molly Huddle? Desiree Linden? Flanagan bu isimlerin hepsiyle daha önce yarıştı. Üstelik hepsinin de kazanma ihtimali var, zira Flanagan’ın aksine hepsi bu yarışta başlangıç çizgisinde olacak. Massachusetts, Marblehead’li sporcu ise 2017 New York Maratonu’nu kazandıktan sonra emekli olmayı tercih etti ve bugün kendi memleketinde rakiplerinin kendi tarihlerini yazmaya çalışmasını izleyecek.

İki saat yirmi beş dakika kadar sonra Flanagan için duygu dolu, acı tatlı bir an yaşanacak; hem umut ettiği hem de belki içten içe korktuğu bir an. Bir Amerikalı, Boylston Caddesi’nden dönüp, Flanagan’ın küçük bir kız çocuğu olarak babasını aynı caddelerde yarışırken izlediği zamanlardan beri hayalini kurduğu defne yaprağından tacı takmak üzere bitiş çizgisine doğru ilerliyor. Bostonlu kalabalıklar yeri göğü inletiyor, havayı bir heyecan kaplamış durumda. Bir Amerikalı, binlerce seyircinin coşkulu kutlamaları arasında yıllardır beklenen zaferi göğüslüyor.

Canlı yayın kabininde Flanagan merak ediyor, peki ya bu kendisi olsaydı?

Bu senaryo, Shalane Flanagan’ın Boston Maratonu’na katılıp katılmamayı düşündüğü onca zaman boyunca tekrar tekrar kafasında canlandırdığı gibi bir senaryo.

Ve o, 16 Nisan gününü kenarda oturup, yarışçıların yaptığı kilometreleri yayında anlatarak geçirmeye hazır olmadığına karar veriyor. Dört kez Olimpiyatlara katılan 36 yaşındaki sporcu, büyük bir mücadele vererek kazandığı New York Maratonu’nun ardından yaptığı bir basın açıklamasında, emekliliği düşündüğünü söylemişti. Bu zaferle ülkenin en fazla madalya kazanan ve en başarılı sporcularından biri olarak tarihteki yerini almıştı ve eğer bırakırsa, en tepede bıraktığını bilmenin tatminine sahipti. Öte yandan, kafasını kurcalayan bir şey vardı: Bu tatmin yeterli miydi?

Vatanseverler Günü’nün benim yarışmadığım bu versiyonunu kafamda canlandırdım ve nasıl hissedeceğimi hayal ettim. Sonra, başlama çizgisinde olduğum, üstelik New York’taki gibi formda ve sağlıklı olduğum başka bir versiyonu düşündüm” diyor Flanagan. “Boston’da kendime hiç değilse bir şans daha vermezsem pişman olacağımı hissettim.

Oregon, Portland’ta soğuk bir ocak sabahı ve Flanagan, mutfağında kahvesinden son birkaç yudumunu alırken, günışığı oturma odasının pencerelerinden Hood Dağı’nın muazzam bir manzarasını gözler önüne seriyor. Flanagan’ın, New York City Maratonu zaferini garantilediğinde ağzından istem dışı dökülen ve artık ünlüolan “f**k yeah” anının fotoğrafının kullanıldığı Nike Zoom Vaporfly 4% reklamı buzdolabına yapıştırılmış. Flanagan yarışı bu ayakkabılarla koşmuştu.

Çocuklar için sansürlü bir versiyonu olsaydı keşke” diyor gülerek. “Heyecanlı olduğunuz bir anda nasıl bir tepki vereceğinizi bilemiyorsunuz. Kameranın yüzüme o kadar yakın olup o anı yakalayacağı, kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi.

 

Flanagan kramponlarını ABD Milli Takımı armalı sırt çantasına koyarken, telefonda Bowerman Track Club koçu Jerry Schumacher ile konuşuyor. Kısa bir süre sonra, Flanagan’ın Doğu Portland’taki evine on beş kilometre kadar uzaklıktaki Nike’ın Dünya Genel Merkezi kampüsünde bulunan Michael Johnson Pisti’nde onunla buluşacak. Boston Maratonu’na hazırlığının bir parçası olan bugünkü antrenmanda ne olduğuyla ilgili bir fikri yok, ama bu kadar erken olduğuna göre acılı bir şey olmalı diye düşünüyor.

Schumacher ile bir başka büyük yarışa hazırlandıkları şu sırada, New York City zaferi sonrası yapacağı yoğun turu ve medyanın randevu talepleri ile seyahat programını müzakere ediyorlar. Yarışı kazandıktan sonra Flanagan’a gelen davetler tavan yapmış. Sonuçta, kendisi kırk yıl sonra Central Park’ta ipi göğüsleyen ilk Amerikalı kadın. Anlaşılan Kelly Ripa’dan Megyn Kelly’e ve Stephen Colbert’e (bu sonuncusunu yorgunluktan reddetmek zorunda kaldı) kadar herkes hikayesini duymak istiyor. Schumacher’e hafta sonu kısa bir süre için California’ya uçması gerekebileceğini anlatıyor; Los Angeles’ta çekeceği iki reklam filmi var, biri Kış Olimpiyatları için, diğeri ise Super Bowl sırasında yayımlanacak Michelob Ultra için.

Schumacher, pek tanınmayan ve olabildiğince mütevazı bir insan, ama aynı zamanda disiplinli bir planlayıcı. Flanagan’ın programındaki belirsizlik sıkıntı vermeye başlıyor, fakat ikisi de bunların profesyonel bir sporcu için olumlu ve kaçırılmayacak fırsatlar olduğu konusunda hemfikirler. Ocak ortası itibariyle, yeni tekliflerin tamamının Nisan’ın 16’sından sonrasına ertelenmesine karar veriyorlar.

Boston’da kazanmak için sadece bir kaçayım var ama diğer her şeyi yapmak için önümde koca bir hayat var; kendime böyle söyledim” diyor Flanagan. “Bu gençliği, sağlığı ya da formu on yıl sonra bulamayacağım. O yüzden benim için yarıştan daha önemli hiçbir şey yok.

Piste gitmek üzere beyaz Land Rover’ına atlarken müzikleri arasında dolanıyor. Şarkı seçimi, diyor, hız çalışması için gaza gelmenin önemli bir parçasıdır.

Bugünlerde Taylor Swift’e takmış durumdayım” diyerek kıkır kıkır gülüyor.

Nike’a vardığında, kendini zihinsel olarak koşuya hazırlamadan önce bir park yeri bulması gerekiyor. Tıka basa dolu park yerleri arasında daireler çizerek dolaşırken gülerek Schumacher için özel olarak ayrılmış pist kenarındaki park yerini işaret ediyor. Çok az çalışan bu tür ayrıcalıklara sahip ve anlaşılan dünyanın en büyük maratonunu kazanmak, bu kampüste bir sporcuya böyle özel bir muamele kazandırmıyor.

 

Bu sabah, 2016 Olimpiyatlarında triatlonda altın madalya kazanan ve yeteneklerini maratonda denemeye karar veren, 31 yaşındaki Gwen Jorgensen’le buluşacak. İkili, kısa bir tatil arasının ardından bir araya geldi ve pistin karşı caddesindeki Hollister pistinde 20 dakikalık bir ısınma koşusuna başlıyorlar. Jorgensen, Ağustos’ta yaptığı doğumun ardından pistlere geri dönüş aşamasında. Oğlu Stanley de eşi Patrick Lemieux ile birlikte interval antrenmanını izlemeye gelmiş.

Antrenman açıklanıyor ve bu, Flanagan’ın en sevmediği tür: Tamamen dinlenerek 600, 400 ve 200 metrelik üç set. Ya tempo? “Hızlı. Sadece hızlı koşun” diyor Schumacher, yakınmalara hiç kulak asmayarak. Hatta Flanagan’ın bu tür antrenmana dudak bükmesine gülüp, “maraton koşmaya başlamadan” ve Olimpiyatlarda on bin metrede gümüş madalya kazanmasından önce, Flanagan’ın bu tür antrenmanlara bayıldığını iddia ediyor. Flanagan’a sorsanız, bu interval antrenmanını yapmaktansa 30 kilometre tempolu koşu yapmayı tercih ederdi.

İyi! İyi! Güzel!” diye bağırıyor Schumacher, Flanagan, Jorgensen’in önünde ilk 400 metreyi 67 saniyede bitirirken.

 

Bunun gibi ilk antrenman anları hayal kırıklığı yaratabiliyor, özellikle de Flanagan’ın kariyerinin en iyi antrenmanlarından bazılarını (internette) paylaştığı ve kusursuz bir forma sahip olduğu New York sonrası. Formu şu an aynı seviyede değil ama olacağını umuyor. Kasımdaki zaferinden sadece saatler sonra Schumacher, yarışmaya devam etmeyi seçerse, performansının daha da yükseleceğine inandığını söylemiş.

Schumacher, “Bence şu an çok iyi bir şekilde toparlanıyor. Bugüne kadar çıktığı en yüksek performansa çıkabilir. Ve bu bir süre böyle devam edebilir” diyor, Tavern on the Green’deki bitiş çizgisinde dururken.

Schumacher aynı şeyi bir yıl önce söyleyemezdi; sırtındaki sakatlık Flanagan’ı 2017 Boston Maratonu’na katılmaktan alıkoymuş ve son on yılda ilk kez büyük bir yarış kaçırmıştı.

O iki buçuk aylık arada, Flanagan’ın, koşunun olmadığı bir hayata dair bir fikri olmuştu. Bu süre içerisinde iki genç kıza bakıcı annelik yaptı. Hawaii’de bir aile tatili bile yaptılar. Bu, antrenmanlarına devam ederken hayalini bile kuramayacağı bir şeydi. Flanagan ayrıca, yemek kitabı Run Fast. Eat Slow. ile New York Times’ın çok satanlar listesine girdi. Ve tabii ki geçen yılın Boston Maratonu’nda bir canlı yayın yorumcusu olmanın nasıl bir şey olduğunu denedi.

Peki, (bu sakatlık vesilesiyle) en çok neyin farkına varmış? Flanagan bir an olsun sıkılmamış. Zihinsel açıdan uzun zamandır olmadığı kadar dinçmiş. Boş geçirdiği süre içerisinde akşam yemeği hazırlamak ya da arkadaşlarını ağırlamak gibi sevdiği şeyleri yapmış.

Sakatlık yüzünden canımı sıkmayı bıraktığımda, bundan gayet keyif almaya başladım. Hatta biraz fazla keyif almaya başladığım için korktum bile” diyor. “Eyvah, belkide geri dönmek istemiyorumdur, öyle boşluk falan hissetmiyorum’, diye düşünüyordum. Spor yapmaya devam ediyordum, keyfine antrenman falan… Aslına bakarsanız, bunu söylerken suçlu hissediyorum ama çok eğlendim.

Öte yandan, 10 haftalık dinlenme süresinin sonuna geldiğinde, Flanagan formda hissetmeyi, canını dişine takmanın getirdiği yanmayı özlemiş. Peki, en çok neyi özlemiş? Bowerman’daki takım arkadaşlarını.

Orada onlarla beraber idmanda olamamaktan nefret ediyordum” diyor. “Bu gerçekten çok zordu.

 

Birbirine oldukça bağlı bir grup olan takım arkadaşları da aynısını hissetmiş ve Flanagan’ın gücünü ve enerjisini geri kazanmasını izlerken büyük bir şeylerin geldiğini farketmişler.

2017 Dünya Şampiyonası’nda maratonda bronz madalya kazanan ve 2016 ABD Olimpiyat Maraton Seçmeleri ve Rio Oyunları’na Flanagan’la birlikte hazırlanan 34 yaşındaki Amy Cragg, “Geri dönüyordu ve ben bunun uzun sürmesini beklemiştim. Geri dönüşünün ardından, ilk günlerden birinde birlikte koştuğumuzu hatırlıyorum; normalde olduğundan daha hızlı yorulmuştu ama (mutluluktan) ayakları yere basmıyordu bile, dışarıda ve koşuyor olduğu için çok heyecanlıydı” diyor. “Sonra, son aya geldiğimizde antrenman programını gördüm,hayatımda gördüğüm en inanılmaz antrenman programıydı. Neyi var neyi yoksa ortaya koyuyordu. Sonunda özel bir şeylerin gerçekleşeceğini biliyordum.

Onu Mama Shalane diye çağırıyorlar. En azından 25 yaşındaki Olimpik 3000 metre engelli koşucusu Colleen Quigley öyle yapıyor. Quigley, Tallahassee’deki Florida State Üniversite’sinden mezun olduktan sonra, Portland’taki antrenman grubunun yeni bir üyesi olarak form tutmaya uğraşırken, bir süre Flanagan ve kocası Steven Edwards ile birlikte yaşamış.

Profesyonel sporculuğunun bu ilk yılını sağ salim atlatması, Flanagan’ın rehberliği ve bakımı sayesinde olmuş.

Quigley, “O ilk yaz, sürekli irtifa kamplarına çıkıp iniyor, bir Avrupa’ya, bir Japonya’ya,bir Çin’e gidiyorduk. Bütün ıvır zıvırım onların bodrumundaydı. O ve Steve, mezun olmamın ardından ne nedir anlamaya çalışırken gerçekten olağanüstü birer hoca ve arkadaş oldular” diyor. “Beni kanatlarının altına aldılar ve bana yol gösterdiler. Böyle bir yardım olmasaydı başaramazdım. Aklımdan geçen her türlü sorunun cevabını biliyorlardı.

New York Times’ın “Shalane Flanagan Etkisi” ismini taktığı bu bakım gerçek. Flanagan’ın liderlik ve şefkati benzersiz bir şekilde bir araya getirmesi, Bowerman kadın takımının ülkenin ve belki dünyanın en iyisi haline gelmesine doğrudan katkıda bulunmuş. Flanagan gruptaki tek kadın iken Rio Oyunları’na yedi kişilik bir ekip halinde gitmişler, çünkü kişisel performansının ancak başkalarıyla beraber çalışarak artacağına inanmış.

Schumacher, New York’ta, “Kadınlar grubunun büyümesinin suçunu büyük bir sevgiyle Shalane’e atabilirim” demişti. “Shalane bir süre bunu istedi. Nihayet doğru bir sporcu grubu oluşturduğumuzu hissettiğimizde işleri toparladık. Bunu yaparken üzerimizde büyük bir baskı vardı ama sonunda bunu başardığımızda ortaya müthiş bir grup çıktı. Kararlılar ve yüksek bir motivasyona sahipler, büyük işler başarmak istiyorlar ve böyle olunca onlarla çalışmak da kolay oluyor.

Ancak Flanagan, bir çalışma arkadaşından daha fazlası. Formu ve standardı belirliyor ve bazen, bir takım arkadaşının yarıştan önce kaç kilometre kesmesi gerektiğini ya da akupunktur veya kayropraktik tedavisi için birilerini tavsiye etmek gibi Schumacher’in bıraktığı boşlukları dolduruyor.

Onun yaşam koçum olduğunu söyleyebilirsiniz” diyor Quigley. “Onu şahsen bir hafta boyunca görmesem bile, yine de tamamen bağımızı koruduğumuzu hissediyorum. Hayatlarımızın bir parçası olarak kaldığından ve ne olup bittiğini takip ettiğinden emin oluyor. Jerry size bir mesaj atıp, nasıl gidiyor, diye sormuyor ama Shalane gruba erişip kimin aklı nerede öğreniyor ve bilgece birkaç laf ediyor ya da destek veriyor.

 

FİNİŞ ÇİZGİSİNİ GÖRENE KADAR BASTIRMAYA DEVAM ETTİM, O ANA KADAR DUYGUSALLIĞIN BEYNİME GİRMESİNE IZIN VEREMEZDİM” DİYOR FLANAGAN, NEW YORK’UN SON METRELERİ İÇİN.

Flanagan, bunun kendisinde doğal olarak bulunan bir şey olduğunu ve yarışmayı bıraktıktan sonra Bowerman Koşu Kulübü’nde koç olmayı planladığını söylüyor. Bu onu, bu branşta az sayıdaki kadın koçlardan biri yapacak.

Kimsenin oturup, bir lider olacağım falan dediğini sanmıyorum. Bu içinizde ya vardır, ya yoktur. Bence bir abla olduğum için benim içimde her zaman vardı” diyor Flanagan. “Kız kardeşim bir otoparkta olsun ve üç sıra aşağıda bir arabanın çıktığını göreyim, ‘Aman dikkat Maggie’ diye onu korumaya çalışırım. İçimde bir koruma içgüdüsü var. Bence bu kadınlarda kendi doğallığında gelişiyor.

Ciddi bir rakip ve korumacı, bilge bir anne olmanın yanı sıra kendini salmayı ve eğlenmeyi de bilen biri, diye ekliyor Cragg.

İnsanlar ona bakıyor ‘ne kadar güçlü,inanılmaz’ falan oluyorlar, hatta bir dereceye kadar insafsız olduğunu düşünüyorlar” diyor Cragg. “Öte yandan onun süper tatlı, şefkatli bir yanı var. O bir ev kuşu. Başkalarıyla paylaşmaya bayılıyor ve bence yemek kitabı bununla ilgili; insanların samimi ve mutlu hissetmesini istiyor.Yakın çevresi dışında kimse bunları pek görmüyor.

Öncelikli derdi Bowerman takımındaki diğer kadınların refahı ve performansı haline gelmeden önce, Flanagan’ın kanıtlaması gereken son bir şey daha var. Boston maratonuna bir şans daha verme kararı, bu yarışa olan derin bağlılığından kaynaklanıyor ama aynı zamanda burada son kez yarıştığı 2015 senesinde yarışı dokuzuncu bitirmesinin yarattığı hayal kırıklığından da.

Sonrasında yıkılmıştım çünkü çok fazla kötü yarış geçirmemiştim ve bu, açık ara en fazla batırdığım yarışlardan biriydi” diyor. “Kariyerimi Boston’la ilgili akılda kalan o görüntüler ve hislerle bitirmek istemiyorum. Ben de, en azından bundan daha iyi bir dereceyle bitireyim diye düşündüm.

Flanagan, halihazırda ABD kadınlar Boston rekorunu elinde tutuyor (2:22:02). Burada zafer elde etmenin zor olduğunun farkında; yabancı sporcular bir yana, Amerikalılar arasında bile. Hasay geçen sene Boston’da koştuğu ilk maratonu üçüncü bitirdi. Linden 2011’de sadece iki saniyeyle ikinci geldi. Ocak ayındaki yarı maratonda Amerika rekorunu aşağı çeken (1:07:25) Huddle, 2016’da New York City’de koştuğu ilk ve tek maratonda üçüncü oldu.

Peki, rekabetin olmadığı bir hayatın ne kadar mutlu olabileceğini yakınlarda görmüş olan biri için nasıl bir sonuç yeterli olurdu?

Aklımda belirli bir sıralama ya da zaman ya da başka bir şey yok. Antrenmanlarla eriştiğim formdan ne kadar yararlanabileceğimi sadece Jerry ve ben biliyoruz, dolayısıyla amaç, olabildiğince form tutmak. Umarım bu yeterli olur.

Yarış sırasında yarışçı içgüdülerim son derece keskin ve iyidir. Mesele, bedenin zihni takip edip edemediği. O gün uyum içerisinde olacaklarını ummaktan başka yapabileceğiniz bir şey yok.

Tabii ki Flanagan, Boston yarışına bakarken henüz elinin altında olmayan bir aracı kullanıyor: gönül rahatlığı.

Flanagan, “Kendimle ilgili son derece huzurluyum. Kariyerim hakkında iyi hissetmek için illa New York’u kazanmam gerekmiyordu ama bunu başarmak, şimdi Boston’da bunu yapmak zorunda olduğumdan değil, bunu gerçekten istediğim için yarışmamı sağlıyor” diyor. “Bu, motivasyonumun yüksek olmadığı anlamına gelmiyor ama sonuçta rahat bir uyku uyuyabilirim.

Altı saat sonra, sabah pist antrenmanı için ayrıldığı garajına geri dönüyor, arka koltuktan ABD Milli Takımı çantasını alıyor, içini boşaltıp biraz kestirmek üzere eve giriyor. Sonra, akşam yemeğini hazırlamaya başlamadan önce üç beş kilometre daha koşuyor.

Günün yorgunluğu çökmeye başlarken, Flanagan yavaş yavaş 16 Nisan sabahı saat 9:32’yi gözünde daha iyi canlandırabiliyor. Start’taki yerini almış durumda.

Yazı: Erin Strout, Fotoğraflar: Nils Ericson

BENZER YAZILAR