Bu inanılmaz ve değişken spor kariyerin boyunca hedeflerini belirlerken, senin için önemli ortak kriterler nelerdi?
Güzel bir soru. Basketbol, kürek, macera yarışı, Ironman triatlon. Hepsi ayrı ayrı disiplinler; mesafeleri, kuvvet dengeleri, çabuklukları, her şeyi ayrı. Basketbolda kuvvetli ve çevik olmak gerekirken, kürekte çok kuvvetli ama bir o kadar dayanıklı olmanız gerek. Macera yarışında çabukluk, çeviklik gerekmiyor ama kuvvetinizi günler boyu devam ettirmeniz gerek. Ironman triatlon ise saatler boyu dayanıklılık ama daha az kuvvet gerektiren bir disiplin. Hal böyle olunca vücut şekliniz bu sporlara göre gelişiyor. Ben 18 yıl kürek çekip Olimpiyatlarda yarışıp, bir de dünya şampiyonasında madalya kazandıktan sonra, macera yarışına başladım. Vücudum şoka uğradı. Ondan sonra Ironman’e başlayıp bugünlere geldiğimde ise, aynada kendimi tanıyamaz oldum. Benim için sporda tek kriter yarışmak. Spor salonuna gidip zayıflamak, vücut geliştirmek veya sağlıklı kalabilmek için spor yapmak motive etmiyor beni. Hedef koymam gerek. “Bu yarış bitecek!” demek ya da birinci olmak. Tüm yaptığım sporlarda ortak hedef buydu.
Hiç dayanamayıp bıraktığın bir yarış oldu mu? Ne sebeple olursa olsun, yarışı bırakan bir sporcunun sonrasında psikolojik olarak yaşadığı çöküntü çok ciddi oluyordur. Toparlanma sürecinden bahseder misin?
İsteyerek bıraktığım tek yarış Ironman Klagenfurt yarışı oldu. Yanlış beslenmiştim. Bisikletten koşuya geçtiğimde bedenime yetmeyecek kadar az kalori almış, bu halde 180 km bitirmiştim. Koşuya çıktığımda sıcak hava yüzünden 18’inci km’ye kadar devamlı karpuz yiyip, vücuda sadece şeker almış oldum. Bu da bulantı yaptı ve 18’inci km’de hepsini çıkardım. Böylelikle zaten aç olan vücudumda su kalmadı. 32’nci km’ye kadar sıcakla ve dermansız aç vücudumla savaştım. Fakat 10 km kala bacaklarım dolana dolana tökezlemeye başladığında, “Bu iş buraya kadar ARB, hata yaptın. Üstüne gidip sağlığını tehlikeye atma” dedim. Orada yarışı bıraktım. Ve çok iyi yaptığımı da biliyorum. Vücuduma kalıcı hasar vermeden bıraktım.
Sonrasında psikolojik çöküntü yaşamadım. Zira ben yıllarca pro seviyede spor yaptım. Ama bu hatayı telafi edebilmem için tekrar yarışmam gerekiyordu. Eve döner dönmez yakın tarihli başka bir yarışa kayıt oldum. Özellikle uzun mesafeli sporlarda gerek idmanlar, gerekse yarışlarından sonra toparlanma dönemi çok önemlidir. Sen idmanı yaparsın, dinlenmeye çekildiğin zaman vücut yaptığın antrenman oranında gelişir. Yani asıl istediğimiz hedef dinlenirken olur. Dinlenme yapmadığımız sürece hep vücuttan çalarız ki bu hiç istemediğimiz bir şey. Bir de psikolojik taraf var hiç atlanmaması gereken. Profesyonel sporcular antrenörler, beslenme uzmanları, fizyoterapistler ve sporcu psikologlarıyla çalışırlar. Bizim dünyamızda bunların hepsi ile çalışmak çok zor. Hem pahalı hem de o kadar vaktimiz yok zira pro sporcu değiliz. O yüzden çalışacağımız antrenörün bu işin bilimini okumuş olması, yarışacağımız yarışı deneyimlemiş olması çok önemli. Maraton koşmamış bir antrenör ne kadar güzel ve sana uygun bir program yazarsa yazsın; sen bu yarışı yarıda bırakınca ne düşüneceğini bilebilir mi? Ya da bırakma noktasına neden geldiğini bilebilir mi? Peki ya finiş anındaki sevincini? Demem o ki, bu kadar vakit, emek, para harcayacaksanız doğru ve işi deneyimlemiş bir antrenör ile çalışın.