Zihin sağlığını korumak

Kafatasımızın içindeki boz renkli organ, vücudumuzun kaptan köşküdür. Belki de tanrı mucizesiyle en iyi korunan organ da beyindir.

Sadece bej-pembe renkte bir organ da değildir. Şimdi, soru şu: Beynimize ne kadar bakıyoruz, zihnimizi ne kadar kolluyoruz?

Hastalanıp sağlığımızı kaybettiğimiz ve doktora koştuğumuz zamanlar, aslında iyileşeceğimizi bilir, en azından umut ederiz. Çoğunlukla da öyle olur. Yalnız beynimizle ilgili hastalıklarda ya da zihinsel problemlerle karşılaştığımızda panik yaşarız. Çünkü beyin önemlidir ve oradan emir çıkmazsa, parmağımızı bile kıpırdatamayız. Dolayısıyla bedenimizde belki de en iyi bakılması, korunması gereken organ, beynimizdir.

Son yıllarda sıkça duyduğumuz Alzheimer hastalığı bu kadar gündeme gelmeseydi belki kafatasımızın içindeki o organa da bu kadar ilgi duymayacaktık. İtiraf etmek gerekirse, hepimiz bunamaktan korktuk. Bizim korkumuz da bilim dünyasına araştırmalar olarak yansıdı. Her geçen gün daha çok nörobilim, psikiyatri doktoru, beyin cerrahı hatta beslenme uzmanı bu hastalığı araştırıyor. Haklılar çünkü bir tarafta Alzheimer’lılar, diğer tarafta Alzheimer’dan korkanlar ve eldeki verilere göre her beş yılda bir hasta sayısı ikiye katlanan bir hastalıkla karşı karşıyayız!

Şimdilik hastalığı önleyecek ya da tedavi edecek bir yöntem bulunmuş değil. Uzmanlar, beynimizi uyararak canlı tutmamızın en iyi korunma yolu olduğunu söylüyor. Bunun anlamı da şu: Yaş ilerledikçe, karşımıza çıkacak bilişsel hastalıklardan korunmak için bugünden önlem almaya ve çalışmaya başlamamız şart!

Yeni şeyler öğrenin

Atılması gereken ilk adım, öğrenme becerilerimizi aktif tutmak. Siz de tanık olmuşsunuzdur, her geçen gün daha fazla yaşlı çapraz bulmaca çözüyor ya da ellerindeki sudokuya odaklanıyor. İyi de yapıyorlar zira bu gibi egzersizler hem eğlendiriyor hem de beyindeki nöronlar arası bağları güçlendiriyor. Her türlü öğrenme fırsatını da iyi kullanmak gerek çünkü yeni edinilen uğraşılar hafızayı keskinleştiriyor. Beyin, sürekli yeni şeyler öğrenmeye koşullanınca aktifliğini koruyor. “Öğrenin” derken şunları denemek iyi sonuçlar verebilir: Örneğin bir dernekte gönüllü olarak çalışmak, bir sivil toplum örgütüne dâhil olmak… “Bunlar bana uygun değil” diyorsanız, yabancı dil öğrenebilirsiniz. Ya da spora yönelebilirsiniz. Bir müzik aleti çalabilmek için kursa gitmek de etkili olacaktır. Özetle seçeceğiniz alan hem öğrenmeyi hem de uygulamayı içermelidir. Bunun diğer yararı ise eğildiğiniz alanın size hem keyif vermesi hem de beyninizi aktif tutmasıdır.

Beyin, vücudumuzun tamamıyla etkileşim halinde bulunan bir ağ… İç ve dış çevresiyle kurduğu ilişki ve iletişime göre de kendini sürekli yeniler. Yaşlanınca da bu durum devam eder ve beyin sinirsel ağlarını yeniden şekillendirebilir. Yaratıcılık ve yeni bir şeyler öğrenmek işte bu noktada son derece önemlidir çünkü kişi yaşlılık psikolojisinden sıyrılıp kendisini motive ederken beyni de beklenmedik durumlara uyum sağlamak üzere çabalamaya başlar.

Hafızanızı güçlendirin

Hayatın ileri dönemlerinde bile beynin her iki yarı küresindeki nöronlar faaldir ve çoğalmaya devam eder. Hafızayla ilgili beynimizde iki önemli alan bulunur. Bunlardan ilki hafızanın anahtar bölgesi kabul edilen hipokampus içinde yer alan “dentat girus”tur. Dentat girus, 30 yaş civarı başlayan yaşla alakalı hafıza kayıplarından sorumlu bölgedir. Yapılan düzenli egzersizler, bu bölgede yeni nöron oluşumunu tetikler ve hafıza ile ilgili sorunlarda gerileme gözlenir. İkincisi, olfaktör bulbus ya da koku soğancığıdır. Burundan gelen duyusal bilgiler beyinde, burun boşluğu üzerinde ve gerisinde yer alan, iki yanlı olarak yerleşmiş olfaktör bulbus’lara iletildiği için bu bölge koku hafızasıyla ilgilidir. Koku duyusu ön lob aracılığıyla sağlanır ve beynin ilkel bölgelerinden biridir. Hafızayı güçlendirmek için bu iki bölgeyi çalıştırmak, zihni aktif tutmak gerekir.

Beş duyunuzu da çalıştırın

Beyin sağlığını korumanın belki de en pratik ve en eğlenceli yanı, beş duyunun tamamını da çalıştırmak. Duyular, koşullara uyum sağlayabilir ve bu uyum da beynimizi olumlu yönde etkiler. Bunu açıklamak için bir deneyde gönüllülerin beş gün boyunca karanlık bir ortamda bırakıldığını, beş günün sonunda deneklerde beyinlerinin dokunmayla ilgili bölgesinin geliştiğini örnek olarak verebiliriz. Bunun anlamı ise şu: Beynin görme nöronları görevlerini yapamaz olunca yerlerini dokunmaya bırakıyor. Beş duyunuzu da güçlendirmek için işte birkaç öneri: İşitme duyusunu güçlendirmek için aynı anda birkaç konuşmayı birden takip edin. Ya da dinlediğiniz müzik eserindeki enstrümanları ayırt etmeye çalışın. Koku duyunuz için baharatları tatmadan önce tatlarını tahmin edin. Dokunma duyusu için de hem masaj yapmayı hem yaptırmayı önerebiliriz.

Yeni nöronları güçlendirin

Nöral kök hücrelerin aktif nöronlara dönüşmesi için çalıştırılmaları, faal hale getirilmeleri gerekir. Yani yeni sinir hücrelerinin hayatta kalabilmesi için uyarılmaları gerekir. Yeni bir hobi edinmek, konsantrasyon gerektiren yeni bir etkinliğe yönelmek söz konusu yeni hücrelerin sinirsel ağlara sıkıca bağlanmasını sağlar. Böylece yeni bağlantılar meydana gelir. Bu yeni bağlantılar da zekâ için son derece gereklidir.

Yürüyüş yapın

Araştırmalara göre ha tada üç kez yapılan 45 dakikalık hızlı yürüyüş, hipokampus hacminin genişlemesini sağlıyor. Haftada üç kez sadece 45 dakika için tempolu yürüyüş, koşu, bisiklet, yüzme gibi sporlar 3-6 ay arasında beyni olumlu yönde etkilemeye başlıyor. Çünkü kan dolaşımı hızlanıyor ve kan akışıyla birlikte beyin de besleniyor. Hele ki spor yapılan ortam doğanın içindeyse vücuda ve beyne daha fazla oksijen gidiyor. Spor, ruh hali üzerinde de olumlu etkiye sahip olduğu için dopamin salgısı da artar. Bunların tümü de beynin sağlıklı çalışması için önemli etkenlerdir.

Başkalarına kulak verin

Empati kurmak yani kendimizi başkalarının yerine koymak, onları dinlemek, kardeşlik ve dayanışma duygularımızı geliştirmek, beynimizdeki ayna nöronların yoğunlaşmasını sağlar. Ön beyin bölgesinde bulunan ayna nöronlar, taklit ederek öğrenmeye ve başkalarıyla paylaşmaya yarar. Karşınızdakini daha iyi tanımak ve anlamak için önemli olan bu nöronlar, sosyal iletişim ve öz farkındalık açısından da önemli göreve sahiptir.
“Düşmanlar”ı uzak tutun

Gelelim uzak durmanız gereken en önemli “beyin ve zihin düşmanları”na… Stres, serbest radikalleri harekete geçirip bağışıklık sistemine saldırdığı ve beynin merkezindeki gri maddeye zarar verdiği için zihnin en önemli düşmanıdır. Çarpıcı bir örnekle açıklamak gerekirse: Alzheimer hastalarının yüzde 73’ünün, teşhisten önceki üç yıl içinde ciddi bir stres yaşadığı tespit edilmiş!

Televizyon izleme alışkanlığı, özellikle ilerleyen yaşla birlikte tehlikeli hale geliyor. Örneğin 40’lı yaşlardan itibaren ekran karşısında geçirilen her bir saat, nörodejeneratif bir hastalık riskini yaklaşık 1,5 kat artırıyor. Eğlence temelli aktiviteler ise bu riski yarı yarıya azaltıyor. 

Sıkıntı, ya da can sıkıntısı, depresif ruh hali de beyin düşmanı. 13 Avrupa ülkesinde yaklaşık 37 bin kişi üzerinde yapılan bir araştırmaya göre emeklilik sonrasında zihinsel performans geriliyor. Bu gerileme de zihinsel ve bedensel faaliyetlerin eksikliğiyle birlikte can sıkıntısının ortaya çıkmasına sebep oluyor. Her sabah amaçsızca yataktan çıkan emekliler de adım adım Alzheimer’ın pençesine düşüyor.

BENZER YAZILAR